2. Kitap/ Bölüm Yirmi: Soylu Kanın Bedeli

3.3K 346 110
                                    

Korku ve panik insanın kanına bir kere nüfuz ettiğinde tüm bedenine yayılması ve mantığına hükmedecek kadar güçlenmesi sadece saniyeler alıyordu.

Odamda öylece yerde otururken ellerim titriyor, zihnim az önce yaşadıklarımı algılamaya çalışıyordu. Yüreğimde Vincent'e bir şey olacağıyla ilgili öylesine kuvvetli bir endişe filizlendi ki ölümden döndüğümün çok geç farkına vardım.

Dolan gözlerim yüzünden dünya buğulanmaya başlamıştı ama oturup ağlayacak vaktim olmadığını biliyordum. Bu yüzden duvardan destek alarak doğruldum. O kadar hızlı nefes alıp veriyordum ki başım dönüyordu.

Titreyen dizlerimle zar zor banyoya gittim ve beni kendime getirmesi umuduyla yüzümü soğuk suyla yıkadım. Vincent'e bir şey olma ihtimali düşüncelerimin egemeni olmuş, önümü görmemi imkânsız kılmıştı. Bu yüzden ellerimle yüzümü örttüm ve gözlerimi sımsıkı yumdum. Kendimi sakinleştirmeye, metanetli olmaya çalışıyordum.

Benim için yıllar kadar uzun süren dakikalar geçtikten sonra başımı kaldırıp aynaya baktım. Sanki yaşadığımı, dünyada var olduğumu yeni algılamış gibiydim.

Anında korkutucu bir soru zihnime düştü: Vincent'e onu ne kadar sevdiğimi hisettirebilmiş miydim?

Hissettiğim acı o kadar güçlüydü ki adeta somutlaşarak kalbime bir ağrının saplanmasını sağladı. Onunla olan tüm tartışmalarımızın anıları acımasızca üzerimize hücum ederken kuvvetli bir pişmanlık hissettim. Onu saçma sapan şeyler için kaç kere incitmiştim?

Sonunda nefes alışverişlerim normale dönmese de sakinledi ve eski, mantıklı Kitana kısmen geri geldi. Az önce adamın elime tutuşturduğu kağıdı açtım ve yazan adrese gözlerimi diktim. Armin'in benden nefret ettiğini biliyordum ama bu kadar kuvvetli bir darbe indirmesi hazırlıksız yakalanmama sebep olmuştu.

Yüzümü kuruladıktan sonra derin, yavaş nefesler aldım ve banyodan çıktım. Bir yandan da adamın verdiği kağıdın sıktığım yumruğumun arasında buruştuğunu hissediyordum.

Duygularımın beni daha fazla oyalamasına izin vermeden dolabıma yöneldim. Kan kırmızısı bir elbise çıkardım. Elbisenin etek kısmındaki kabarıklık yüzünden yan tarafında olan küçük cep belli olmuyordu. Bu küçük cep Vincent'in hediyelerinden biri olan hançeri saklamak için bire birdi.

Elbisemi hızla giydikten sonra yatağın yanındaki komodinin çekmecesini açtım ve hançerimi çıkarıp cebime attım. Üzerime siyah pelerinimi de atmamla hançer adeta görünmez olmuştu. Bire bir saldırıya uğramam durumunda bu hançerin beni ne kadar koruyabileceği tartışılırdı ancak orada olduğunu bilmek bile kendime daha çok güvenmemi sağlamıştı.

Ne olur ne olmaz düşüncesiyle para dolu kesemi belimdeki kemerime bağladıktan sonra cesaretimin kırılmasına fırsat tanımadan odadan dışarı çıktım ve merdivenleri hızla indim.

"Kitana."

Antreye geldiğimde adımın zikredildiğini duymak sertçe yutkunmama neden oldu. Arkamı döndüğümde Estes ve az önce adımı seslenen Tao'nun bana baktığını görünce derin bir nefes aldım.

"Nereye gidiyorsun?"

Bu sefer soru Estes'ten gelmişti. Yalan söylediğimin belli olmamasını umarak, "Şehre ineceğim," dedim.

Estes ve Tao birbirlerine yan gözle baktı. İkisinin de yalanıma inanmadığı aşikardı. Estes kısılan gözleri eşliğinde, "Bir sorun mu var?" diye sordu.

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. Mantığım şu an gerçekleri Estes'e haykırmam için yalvarıyordu ancak onu duymuyordum bile. Vincent'e zarar geleceği ihtimali iliklerime kadar işlemişti ve düşünme işini beynime değil, duygularıma bırakalı çok olmuştu.

KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now