2. Kitap/ Bölüm Yirmi Beş: Savaşın Sonu

3.9K 348 209
                                    

Vincent'i her ne kadar bırakmak istemesem de bir savaşın içindeydik ve devlet üyeleriyle konuşmak gibi sinir bozucu bir mecburiyeti vardı. Bu yüzden onu otağında yalnız bırakıp farklı bir çadıra gittim. Hava buz gibiydi ancak içerideki ateş ve çadırın ısıyı geçirmeyen kumaş yapısı sayesinde içerisi sıcaktı. Çadırın sol tarafında saraydakiler kadar rahat ve kullanışlı olmasa da yıkanmamı sağlayacak demirden yapılma bir küvet vardı. Onun tam karşısında yani çadırın sağ tarafındaysa üç adet büyük minderden oluşan yatağım duruyordu.

Geçirdiğim hararetli yolculuk yüzünden kan ter içinde kalmıştım. Bu yüzden Diana ve Amelia'nın ısıttığı suyu küvete doldurup sıcak bir duş aldım. Hâlâ ölü gibiydim ancak yüzüme renk geldiğini hissedebiliyordum.

Ben banyo yaparken sırtımı keseleyen Amelia, "Askerlerin cephede böyle bir haber yayması çok korkunç," dedi. "Diğerlerinin moralini ne kadar bozabileceğini düşünmeden, anlamadan dinlemeden nasıl böyle bir dedikodu yayıyorlar anlamıyorum."

"O sıradan bir prens değil," dedi Diana. O da bir yandan saçlarımı sabunluyordu. "Varis. Onun için herkesten çok endişelenmeleri doğal. Evet, telaşa kapılmaları hataydı ancak sen de söylüyorsun, savaştayız. Sıradan bir psikolojide değiller. Onları da anlamak gerekiyor."

İkisi sohbet ederken konuşmalarına çok nadir katıldım. Konuşup hayata dönecek, sanki Vincent'in ölüm haberini hiç almamışım gibi rahatlayacak kadar enerjik hissetmiyordum henüz.

Durulandıktan ve Amelia saçlarımı kuruttuktan sonra minderlerde biraz uzandım ve komiktir ki sanki dışarıda harp olmuyormuş gibi gözlerimi kapatır kapatmaz uyuyakaldım. Kesinlikle huzur dolu bir uyku değildi ancak insanı dinlendirme konusunda başarılı olan, derin bir uykuydu.

Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı ve Vincent yanımda uzanıyor, bir yandan da kitabını okuyordu. Uykulu gözlerim onunkilerle eşleşir eşleşmez, "Armin," diye mırıldandım.

"Geri çekildi," dedi sözümü tamamlamama fırsat vermeden. Ardından derin, dertli bir nefes aldı. "Bu ne kadar böyle gidecek, bilmiyorum," diye dert yanmaya başladı. "Günlerdir buradayız. İki taraf da çok kayıp verdi ve iki tarafın da savaşacak gücü kalmadı."

Sol kolumun üstünde yattığımdan sağ elimi uzatıp göğsüne götürdüm ve avucumun altında atan kalp atışını hissettim. Her şeyin bir rüya olmasından korkuyordum hâlâ.

"Buraya gelirken," dedim. "Yolda bir hayal gördüm. Atın üstündeyken sen de benimle at sürüyordun. Bana gülümsüyor, ukala bir edayla yarışmak istiyordun. Sanki o haberi hiç almamışım gibi garip bir andı." Vincent pür dikkatle beni dinliyor, gözünü bile kırpmıyordu. "Bugüne kadar birçok şeyin pişmanlığını yaşadım ama bunların en büyüğü seni cephede yalnız bırakmak oldu. O yüzden bundan sonra ne olursa olsun yanında olacağıma her şeyim üstüne yemin ederim. Savaş ne kadar sürecek, askerler ne kadar dayanacak, güneş ne zaman doğacak bilemem ama bu karanlığı seninle paylaşabilirim."

Vincent'in gözleri sarf ettiğim her bir kelimeyle ışıldadı. Dudaklarında o kadar güçsüz ve küçük bir tebessüm belirdi ki bir an için hayal gördüğümü sandım. Vincent tamamen sağa dönüp dudaklarımızı birleştirince gözlerimi kapadım. Dudaklarımız dans ederken bir elini sırtına götürüp kendime çektim. Hiç direnmeden üstüme çıkarken öpücükleri masumane olmaktan çıkmıştı. Elleri önce kıyafetimin üstünden vücudumda gezindi, ardından onları bir çırpıda çıkardı. Kendi kıyafetlerini çıkarmak için geri çekilirken avına yaklaşan vahşi bir hayvanı anımsatan gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Hemen sonra dudakları boynumda, göğsümde, bedenimin her yerindeydi. Sevişmelerimiz sırasında genelde incinebilir bir bebekmişim gibi davranırdı ancak bu seferki farklıydı. Böyle olduğu için mutluydum çünkü benim de içimden tatlı davranmak gelmiyordu.

KAYBOLMUŞ RUHLAR SARAYI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now