2.Sezon 6.bölüm

15.5K 793 59
                                    

Bir kaç dakikam vardı. Sadece birkaç dakika . Tetiği çekip onu vurabilirdim. Polislerin dikkati üzerimde değildi. Kaçmaya çalıştı, vurmaya mecbur kaldım diyebilirdim onlara. Ama sadece bir kaç dakika için. Birkaç dakikam tükenmişti ve artık polisler bana bakıyordu.

Bir anlık tereddüt...

Tereddüt etmeseydim onu öldürmüş olacaktım. Ama şimdi onu öldürebilme fırsatım elimden uçup gitmişti. Elimdeki silahı indirdim ve onu polislerin kelepçelemesine izin verdim. Hakan'ın peşinden arabaya doğru ilerledim. Buradaki işimiz bitmişti. Ne gerek vardı daha fazla burada durmaya?

Kıyafetlerden ve silahlardan kurtulup onları polise teslim ettik. Geldiğimiz arabaya tekrar bindik. Hakan bizi eve bıraktıktan sonra, Buse'yle birlikte gitti. Nereye gittiğini öğrenemedim. Ya da telefon numarasını...

Büyük ihtimal bir daha onlarla karşılaşamayacaktık. Eve girdiğimizde abimi kanepenin üzerine bıraktım. Koşup su ve birkaç ilk yardım malzemesi getirdim. Yaralarını temizlerken aklıma eski günler gelmişti. Yine ben abimin yaralarını temizliyordum. Onun dövüştüğünü öğrenmiştim o gün. Ama bu seferkinin dövüşle alakası yoktu. Yine de emin olmak ve dövüşü bıraktığını onun ağzından bir kere daha duyarak rahatlamak istiyordum. Yaşadıklarımız artık benim bile içinden çıkamayacağım bir şekilde karmaşıklaşmıştı çünkü.

"Abi?"

"Hı?"

"Acıyor mu?"

Bana sımsıcak gülümsedi ve acısını gizlemeye çalışarak konuştu. Her ne kadar tersini söylese de acıdığını biliyordum. Canının yandığını biliyordum.

"Acımıyor merak etme."

"Peki. Şey abi bir şey sorcam."

"Söyle ufaklık? Ne sorcan?"

"Sen dövüşü tamamen bıraktın değil mi? Bitti yani artık? O mevzu bir daha açılmaz değil mi?"

"Neden soruyorsun ki şimdi bunu?"

"Aklıma geldi. Daha doğrusu aklımdan hiç çıkmıyor ki abi. Senin canının yanmasına dayanamıyorum. Biliyorsun aile diyebileceğim, tek varlığım sensin."

Sözlerime cevap vermedi. Sadece gülümseyip kafasını koltuğa yasladı. Düşünüyor mu yoksa boş boş etrafa mı bakıyor anlayamıyordum. Anlayabildiğim tek şey benim soruma cevap vermemiş olmasıydı.

"Abi cevap vermedin?"

Sessiz kalmayı tercih ediyordu. Bir sorun vardı. Bırakmamıştı. Dövüşü aslında bırakmamıştı ama bunu hiçbirimiz bilmiyorduk. Oturduğum yerden kalkıp karşısına dikildim.

"Hiç bırakmamıştın değil mi? Bırakmamıştın!"

Ne kadar acı çekse de doğruldu. Konuşmakta bile zorlanıyordu.

"Tuğçe, önce bir dinle."

"Neyi dinliyim abi? Her zaman başını belaya sokamazsın! Birazcık bizi de düşün. Her zaman seni beladan kurtaramayız. O adamlar sana zarar verecek! Ya yakınında olamazsak? Ya seni kurtaramazsak? Ben seni de kaybetmiş olacağım. Kimsesiz olacağım! Beni hiç düşünmüyor musun ha? Biliyor musun, artık umursamayacağım. Ne halin varsa gör!"

Onun cevap vermesine fırsat vermeden evden çıktım. Artık belki de bu eve hiç gelmeyecektim. Abime tutunmaya çalıştıkça o, elimden kayıp gidiyordu. Ailem paramparça oluyordu. Ailem yok oluyordu. Tutunacak kimsemin olmaması fikri beni dehşete düşürmeye yetmişti. Belki de elimden kayıp giden 'aile' yi bir daha toparlayamayabilirdim. Ama onun yerine yepyeni bir aile kurabilirdim. Her ne kadar öküz olsa da Bartu'yla bir aile kurma yolunda ilerlemeliydim.

DEĞİŞİMWhere stories live. Discover now