"Gözleri vardı beni büyüleyen ve sözleri vardı beni yaralayan. Gözler sözleri anlarmış ama sözler gözleri ağlatırmış, derler ya çok doğruymuş. Eskiden baktığımda huzur bulduğum gözleri şimdi acı veriyor, canımı yakıyor. Bakmak istemiyorum bir zamanlar aşık olduğum o gözlere, sözleri bu kadar can yakıcıyken nasıl bakarım ki?" Fırat'ın Notlarından
Baş ağrım geçsin diye ellerimi başıma bastırırken beynimi dağıtmak istedim. Bizimkilerin durmadan konuşması başımı daha çok ağırttığı için derin bir nefes alıp sinirle gözlerimi açtım. "Biraz daha bağırın Allah aşkına karşı masa duymuyormuş sizi!" Diye söylenirken sırtımı sandalyeye yaslayarak kollarımı göğsümde bağladım. "Sen hayırdır?"
"Ne hayırdır?" Dedim başımı yanımda konuşan Mert'e çevirirken. "Dünden geceden beri dalgın dalgın gezip biz konuştukça sinir oluyorsun."
"Harbi, partide bir ara ortadan kayboldun sonra geldin birkaç bir şeyler içtin o zamandan beri tuhaf tuhaf davranıyorsun." Mert'in peşinden Sezai konuşmaya başladığında hepsinin meraklı gözleri bana çevrildi. "Ne bakıyorsunuz?" Diye çıkıştığımda garip bakışlarına daha çok maruz kaldım. "Yok bir şey..."
"Var bir şey." Hemen peşimden konuşan Faraz'a ters bir bakış attıktan sonra yarım saattir hiç dokunmadığım soğuk çayımdan bir yudum aldım. Ilımış olmasını kafaya takamayacak kadar düşünceli olduğum için birkaç yudum daha içtim. "Anlatacak mısın?"
Anlatacak bir şeyim yok, demek istedim ama hiçbir şey diyemedim çünkü dün geceyi anlatmak istiyordum. Bu noktadan sonra ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, nasıl davranmalıydım mesela. Bilmiyordum, yapmam gereken şeyleri bilmiyordum. Eskisi gibi görmezden gelemezdim, artık onu suçlayamazdım. Sandığım kadar suçlu değildi artık, kötü değildi ve bu beni düşündürüyordu. Gerçek farklıydı, evet, evet farklıydı. Peki ya bu zamana kadar yanlışla bezenmiş davranışlarıma ne olacaktı şimdi? Artık bir pislik gibi davranamazdım, bunu biliyordum. Ama ya gerisi, ne yapmam gerekiyordu? Ona karşı bir şeyler hissetmek istemiyordum, bundan emindim. Hissedeceğimi de sanmıyordum, her şeyi bu kadar kolay silemezdim. Ben de haklıydım, o da haklıydı. İkimizde olabildiğince suçlu, yaralı ve kendimizce haklıydık.
Dün geceden beri Elfin'in anlattıklarını düşündükçe delirecek gibi olduğum için kafamı dağıtacak, beni oyalayacak şeyler yapmaya çalışmıştım fakat hiçbiri işe yaramamıştı. Aklımda anlattıkları ve gözümün önünde çaresizliği vardı. Delirecek gibi, kafayı yiyecek gibi oluyordum. Her şey benim hatam, diye düşündüm. Evet, her şey benim hatamdı. Bu durumda suçlu ben mi oluyordum?
Hayır, senin hatan değildi, dedi içimden bir ses. Senin hatan olamaz, sen hiçbir şey yapmadın, diye devam etti konuşmaya.
"Ben hiçbir şey yapmamış olabilirim ama benim yüzümden olmadı mı her şey?" Diye araya girdiğimde ellerimi başımın arasına alıp çaresizce inledim. "Senin bir suçun yok," dedi sakince Faraz. Masaya çevrilmiş olan gözlerimi ona çevirdim. "İç hesaplaşmamı sesli mi yaptım?"
"İç hesaplaşma mı yapıyordun?" Hevesle araya giren Birkan'a ters bir şekilde baktım. Bu çocuk niye bu kadar enerjikti? İçimden sayıp sövdüğümü belli etmemek için dudaklarımı birbirine kenetledim. "Dün gece partideyken Elfin ile konuştum." Der demez bakışlarım hepsinin üstünde gezindi. Elfin ile olan olayları bilmeyen Birkan, Ekin ve Mert üçlüsü bana bunda ne var bakışları atarken Faraz'ın sinire bürünen yüzünde beklenmedik bir ifade yoktu. Beni asıl şaşırtan Sezai'nin son derece şaşkın olan yüz ifadesi oldu.
"Ne konuştunuz?" Sinire bulanmış sesini gizlemeye çalışmak gibi bir çabası yoktu, masanın altındaki elinin yumruk olduğuna emindim. "O geceyi..." Cümlenin devamını getiremedim, konuştuklarımız zihnimi istila ettiğinde sol elimin parmakları ile alnıma masaj yaptım. "Bana gerçeği anlattı, doğru sandığım yanlış gerçekleri."
YOU ARE READING
Geçmişin Zincirleri
Teen FictionMilyonlarca insanın olduğu yerde, varlığımdan sadece birkaç insan haberdar olsa bile şuan, küçük bir sokakta, büyük bir şehirde, bir sürü ses ve gürültünün arasında, tek başımaydım. Sadece ben ve ölüm korkum vardı. Karanlık bana kollarını açarken ke...