5. Bölüm

41.6K 4.1K 1.7K
                                    

Oy verdiysek keyifle okuyun. Şu yorum meselesini de halletsek 🥺

...

Akın Demirdağ...

Bir yel esti.

İyi ki esti.

Seni tekrar bana getirdi.

Çay kaşıklarının, okey taşlarının sesi arasında elimde gazeteyle diğer masalardaki sohbete ara sıra dahil olarak okurken "Akın..." diye duyduğum sesle gazeteden kaldırdığım bakışları Osman abiye çevirdim.

Rahatsız eden bir sırıtmayla karşıdaki masadan kalkıp yanıma gelip oturdu. Göbeğinden gerilmiş gömleği çekiştirerek iyice yayıldı sandalyeye. Çay dolduran Hüseyin'e el edip masaya bir çay daha istedi.

"Neler yapıyorsun koçum?" Dedi yine aynı rahatsız edici sesle. Kendisinden pek hoşlanmazdım. Ayyaşın tekiydi. İçtiği benim derdim değil de kulağıma çalınan birkaç tatsız konunun aslını astarını bilmesem de rahatsızlığı yetmişti benim el ayak çekmeme. Yine de denk gelişlerimizde yaşının getirisiyle selamını alıyordum.

"İş, güç..." dedim elimde ki gazeteyi masaya bırakarak. Gönülsüz kelamım bile bir cevap niteliğindeydi ama pek önemsemedi.

"Hadi hadi...'' dedi aynı sırıtmayı daha da genişleterek. ''Başka şeylerde var duyduk." O imalı sesinin yanında kafasını iki yana sallayarak iyice ona odaklanmamı salladı.

Kaşımın biri istemsizce kalkarken sesim tek düzeydi. "Ne duydunuz abi. Hayırdır?"

Kasım kasım kasılarak ellerini göbeğinin üstüne koydu. "Duyduk işte oğlum. Mehmet'in kızla görmüşler sizi. Kucak kucağa."

O an kan beynime sıçradı. Mehmet'in kızı dediği Leyla'ydı. Ve ben bir kahve masasında adının böylesi bir cümlenin içinde kurulmasına öfkeyle yükseldim. Oturduğum yerde doğruldum ve doğru mu anladım dercesine uyarıcı bir tonlamayla baskıladım. "Anlamadım!"

Bu tonlama eğer canını seviyorsa düzeltmesinin tonlamasıydı. Zira ümüğünü sıkmamam için bir sebep yoktu.

"Anladın işte oğlum söyletme beni.'' Dedi alttan alttan ağzını yaya yaya. ''Mehmet'in kızı işte. Genç adamsın olur öyle şeyler ama sokak ortasında da Akın. Yakışmıyor be oğlum. Gidemediniz mi bir yere."

Geçen Leyla'nın düştüğü ve benim onu tuttuğum o günü ağızlarında evirip çevirip kızın namusuna kadar dayandırmışlardı.

''Seni oturduğun o sandalyeye öyle bir gömerim ki.'' Dedim oturduğum yerden hafifçe kalkıp ona doğru eğilerek. ''Senin ölünü bile oradan alamazlar.''

Kendini toparlayıp geri doğru o rahat halini bozarak yaslandı. Yüzü de düştü ama o kendinden emin ses tonu hala değişmemişti.

"Bir şey mi dedik aslanım. Milletin dilinde. Ben Akın yapmaz dedim ama gördüm kızı senin dükkânda. Ayrıca kendine gel ben senin abin sayılırım."

Bire bin katmak değildi bu. Hiçi var etmekti. Dükkanlarımız yakın olduğu için gözünden kaçmamıştı. Sinirlerim tepeme zıplamış aşıp ona varmak üzereydi ki gözlerim etrafı tararken Mehmet abiyi gördüm ileriki masada. Biz burada kızını konuşurken o hiçbir şeyden habersiz orada oturuyordu. Kızını bu masaya malzeme ettiğim için kendimden utandım.

Tahammülsüzlüğümü gizleyemediğim yüz ifadem Osman abinin bizzat odak noktası haline geldiğinde olabildiğince alçak ama tehditkâr bir biçimde konuştum.

Elzem: Leyla GecesiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora