🔸22.BÖLÜM: BİR SIR

879 149 10
                                    

Okuduğum kelimeler düşüncelerimin içinde yankılanmaya devam ederken parmaklarımın arasındaki buruşuk kağıt parçasından gözlerimi ayıramıyordum. Her bir harf varlığımın en derin noktasına kadar canımı yakıyordu. Tüm olanlar yetmezmiş gibi bir de bu çıkmıştı. Parmak uçlarımda mürekkep izlerini takip ederken kağıdın narin dokusunu hissettim, içinde bulunduğumuz koridorun sessizliği kağıdın hışırtısını daha da duyulabilir bir hâle getiriyordu. Farkındalığım arttığında midem korku dolu bir düğümle sıkıştı. Matthew denen bu manyak düşündüğümden bile daha tehlikeli bir deliydi; Sadece kızıl saçlı olduğum için gitmeme izin vermeyeceğinden değil, bizden yapmamızı istediği bu şey... Bir kurbana karşılık bir hayat... Tüm bu yaşananlar, hayatlarımız, korkularımız ve endişelerimiz o adam için sadece hastalıklı bir oyundan ibaretti. Böyle bir mesaj göndererek neyi görmek istiyordu acaba? Kendi canımız için kaç hayatı feda edebileceğimizi mi? Yoksa bu küçük teklifinin bizi nasıl birbirimize düşüreceğini mi? Daha önce hiç saf kötülükten oluşan biriyle karşılaşmamıştım. Herif o kadar kötüydü ki onu düşünmek bile midemi bulandırmaya yetiyordu. Keşke silahı olmasaydı da ona dünya kaç bucak gösterebilseydik.

Düşüncelerimden sıyrılırken çok daha büyük bir sorunum olduğunu kendime hatırlatmak için kağıttaki yazılara bir kere daha baktım. Nedense gözlerim sürekli en alttaki o iki cümleye takılıyordu.

'Kızıl saçlı olan gidemez. O, benim.'

Matthew beni bu oyunun dışında tutuyordu. Bu da bana kafayı taktığı ve ne olursa olsun bu okuldan gitmeme izin vermeyeceği anlamına geliyordu. Gerçekten de ayvayı yemiştim.

"O kağıt ne, Cassie?"

Dallas'a cevap vermedim, veremedim.

Ona cevap vermeyeceğimi anlayan Dallas ise tereddüt etmeden kağıt parçasını elimden aldı ve okudu. İlk tepkisi kaşlarını sertçe çatmak oldu. Sonra öfkeli bir şekilde kağıdı avucunun içinde buruşturdu. O sırada okuma salonunun cam kapısının ikinci kez açıldığını duydum ama o tarafa dönüp bakmadım. Açıkçası kimin geldiği umurumda değildi. Dallas'ın da değildi. Kağıt parçasını pantolonunun cebine sıkıştırdıktan sonra bana keskin bir bakış attı. "Beni dinle, Cassie. Burada yazılanlardan kimseye bahsetme, anlıyor musun? Kimse bunu bilmemeli." dediğinde önce bir aptal gibi nedenini anlamayarak ona şaşkın şaşkın baktım. Neden, diye soracak oldum ama sonra beynim yeniden çalışmaya başladı ve ben de en iyi seçeneğin bu olduğuna karar verdim. Haksızlık falan yapmıyorduk. Bu mesajı gizlemek insanları hayatta kalma şanslarından mahrum etmek değildi. Matthew'le böyle bir oyun oynamak her türlü ahlak kuralına aykırıydı. Üstelik ona güvenmek de sadece bir geri zekalının yapacağı bir şeydi ama herkes korkuyordu ve korkan insanlar çoğu zaman mantıklı bir şekilde düşünemezler. İçlerinden biri birini kurban etmenin sorun olmadığına karar verirse bizim için tek tehlike Matthew olmazdı...

Karanlık bir düşünce zihnimin en savunmasız bölgesinde filizlendi. Acaba katil beni oyunun dışında tuttuğu için mi böyle düşünüyordum? Eğer birinin hayatı karşılığında bana da kurtulma şansı verseydi aksini düşünür müydüm? Öyle yapamayacağımı umuyordum ama koşullar öyle değilken bunu söylemek kolaydı.

Diğer herkes koşarak yanımıza gelmeden önce cılız bir sesle "Tamam." demeye vakit buldum.

Yanımıza ilk gelen Lee'ydi çünkü koşuyordu. Titreten parmaklarını hızla alıp verdiği dudaklarına bastırarak "Aman Tanrım! Bu..." dedi ve devamını getiremeden hıçkırıklara boğuldu. Ashley kızı teselli ederken ya da en azından etmeye çalışırken herkes Bobby'nin korkunç bir hâle gelmiş cesedine bakıyordu. Cesedin yarılmış başından akan kan o kadar yoğundu ki, şimdiden küçük bir gölet oluşturmuştu. Kendi kendime 'Hiçbir şey hissetmedi. Zaten bir ölüydü.' dedim tekrar.

Kanlı GeceyarısıOù les histoires vivent. Découvrez maintenant