~11

6.2K 707 550
                                    

  Canlar merhaba,
Herkes umarım iyidir.

Keyifle okumaya başlamadan önce beğeni ve bilhassa yorumlarınızı eksik etmeyip motivasyon sağlarsanız yazarınıza muhteşem olur.

Bu platformda kalmamın sebebi tamamen etkileşim. Diğer uygulamadan gelen teklifi bu nedenle bekletiyorum.

Lütfen, varlığınızı hissettirin ki biz de gönül koyup çekilmeyelim ✨🧡 Çünkü zaman kadar dünya üzerinde değerli bir şey yok. Ve inanın buraya ciddi bir zaman harcıyoruz. Üstelik sizin bir solukta okuduğunuz tüm bölümleri ben telefondan yazıyorum. Saatleri alıyor.
Buna değdiğini kıymetli yorumlarınızı gördüğümde hissediyorum sadece. Bunu okurken hatırlayın lütfen. Sevgiler... 🧡
                                      *

Bu,
Çamurun içinden gökyüzünü izlemek mecburiyetinde kalan karların kederidir.

                                        *

Sekiz Sene Evvel/ Şehsuvar Keskin

      Ellerindeki kelepçelere bakarken hissizdi Şehsuvar. Aslında, baştan aşağıya yangındı, dışarıya sızmayan kuru, alazlı bir yangın. Çökmüş onuzlarının altındaki kalbi atıyor muydu atmıyor muydu, bilmiyordu. Tırnaklarının arasında ve parmak uçlarında artık kuruyup kalmış olan toprak parçalarına görmeyen gözlerle baktı. Şenay'ın, divane olduğu kadının mezarından geldiğine hâlâ inanamıyordu. Bileklerine kan oturmuş, morarmıştı. Çünkü günlerdir süren sessizliği ve hissizliği mezarın başında aniden bozulmuş, kendini adeta kaybetmişti.

Simdi cezaevi aracında sağa sola savrularak giderken bu cesede dönmüş beden sanki kendisine ait değilmiş gibi hissediyordu. Nerede yanlış yapmıştı? Ne olmuştu? Neden olmuştu?
O, mahallesinde sevilip sayılan, maddi durumu oldukça iyi; birkaç yıla tamamen emeklilik hayalleri kuran sıradan olmayan bir esnaftı. Gözlerini kaldırıp buğulanmış, ıslanmış gözlüklerini düzeltme ihtiyacı hissetmeden aracın ufacık, tel örgülü penceresinden dışarıya baktı Şehsuvar. Gökyüzü akıyordu adeta. Ara ara görüş alanına ağaçların ışığı eleyen dalları giriyor, ardından yeniden bulutların puslu griliği ile buluşuyordu. Gökyüzü engin ve sonsuzdu. Ancak ona bir pencere kadarı düşüyordu artık. Kim bilir kaç sene bu kadarıyla yetinmek zorunda kalacaktı?

Hafifletici sebepler var efendim, demişti avukatı. Darmadağınık olmuş, savrulmuş bir aile için ne boş avuntulardı bunlar! Adamın sürekli terleyen alnına, şişman bedenine bakarken bunları düşünmüş ama kaç senelik avukatına bir şey dememişti. Biliyordu ki cevval  bir avukattı, elinden geleni de yapacaktı.

Muhakkak yapacaktı da sonuçta az veya çok bir ceza alacaktı. Kızı ne olacaktı bu süreçte ? Serçesi ne olacaktı? Sesi kesilmiş bülbülü ne olacaktı?

Kız kardeşiyle olan konuşmasını düşündü. Çok öfkeliydi kardeşi. Oldum olası sinirsel sıkıntıları vardı zaten. Ama yine de ondan başka kime itimat edebilirdi ki? Kızının üzerinde hatrı sayılır ölçüde taşınır taşınmaz mal varlığı, bankada doğduğu günden beri onun adına açılmış hesapta ömür boyu yetecek parası vardı. Bu noktada kızının kimseye muhtaç olmayacağından emindi ama yine de himaye edilmesine ihtiyaç vardı. Zor ve berbat şeyler yaşamıştı. Bir de üzerine annesini kaybetmiş, babasından ayrı düşmüştü. Şehrazat'ı, biriciği hayatı hiç bilmezdi ki?
Kız kardeşine emanet etmiş " Bak Nermin," demişti avukatıyla çıkıp geldiğinde " Kızım önce Allah'a ardından halası olarak sana emanet. Asla yokluğumu hissettirme. Şimdi o kanadı kırık bir kuş. Uçmayı da bilmez konmayı da. Sahipsiz bırakma. Ben, içim yansa da onunla görüşmeyeceğim. Başka türlü alışamaz. Benimle beraber içeride çürüsün istemiyorum. Hayatını bir hapishanenin kapısına bağlasın istemiyorum. Sakın üzmeyin, suçlamayın yavrumu." diye sıkı sıkı tembihlemiş, söz almıştı. En azından artık kızı güvendeydi. Öyle umuyordu.
" O puşt..." demişti " Gebermedi malum. Komada. Bilmiyor benim ipeğim. Bilmeyecek. Hayatını korkuyla yaşamasın. Ama uyanır. İntikam almaya kalkar. Ya da ailesi kızıma sahipsiz kaldı diye bir şey yapar. Sizden bilirim Nermin. Çocuğu sakın bırakmayın. Kol kanat olun ona. Asla... asla yalnız hissetmeyecek Şehrazat. Asla!"

BÜLBÜLWhere stories live. Discover now