götü verecektim ya da asistan olacaktım

397 58 71
                                    

Tanrım eğer gerçeksen yemin ederim ki bu zamana kadar sana inanmadığım için deli gibi pişmanım. Eğer bu durumdan beni kurtarırsan tövbe edeceğim, her gün kiliseye gideceğim, evimde şarap ve ekmekten başka bir şey olmayacak. Hatta belki papaz bile olur kendimi sadece sana adarım ama lütfen beni şu durumdan kurtar.

Kan ter içinde koşarken içimden geçirdiğim bu cümleler beni kurtaracak gibi görünmüyordu ama bilirsiniz umut fakirin ekmeğidir. Ne zaman evden çıkıp arkamdan koşmaya başladığını anlamadığım Lee Minho'yu görmek zaten boktan olan durumun daha da içine sıçmıştı. Benim merak ettiğim ise bu adamın nasıl bu kadar hızlı koşabildiğiydi. Gözümü açıp kapamamla arkamdan bağırarak koşmaya başlamıştı ve ben bu gidişle göt korkusundan ışık hızına ulaşacaktım.

"TANRIM NOLUR?!?! DEDİĞİM HER ŞEYDE CİDDİYDİM!!" diye bağırdım o anki panikle. Fakat evren her zaman olduğu gibi bugün de benim yanımda olmamayı seçmiş hatta benle alay etme taraftarı olmuştu. Ayağımı dengesiz bir şekilde yere basmamla dikkatsiz birinin attığı gazete kağıdında kaymam üstüne bir de götümün üstüne düşmem bir olmuştu. Sanki her şey bir anda gerçekleşmişti. Acıyla çığlık atıp kalçamı ovuşturmaya başladım, arkamdan gelen deccali bile umursayacaktım az daha. Felix ve Seungmin kaçarken beni gördüklerinde durdular. "Ne bakıyorsunuz gerizekalılar kaldırsanıza beni!" dedim sinirle. Onlarsa iki saniyeliğine arkama bakıp yutkundular ve sırtıma bıçağı saplayıp son sözlerini söylediler.

"Bu sefer yalnızsın Jisung, seni son anda inanmaya karar verdiğin tanrın bile kurtaramaz. İsa seninle olsun dostum." dedi Felix ve Seungmin'in bileğinden tutup kaçmaya devam etti. İki dostumun kaçarak uzaklaşmasını izlerken sızlanarak kalçamı ovmaya devam ediyordum, arkamda duyduğum nefes sesleriyle yutkundum ve korka korka deccalime döndüm. "Selam?"

Lee Minho, utanmasam tapacağım derecede yakışıklı olan o komşum. Ölüm döşeğinde bile olsam sinirden kızarmışken bile yakışıklı olması detayını kaçıramazdım, şu anda olduğu gibi.

"Han Jisung..." dediğinde panikle gülmekten başka bir şey yapamamıştım. "...Lee Minho?"

Durumu birbirimizin adını söyleme yarışına getiriyorduk herhalde, eğer istediği buysa tabi ki eşlik ederdim. Kalçamı ovuşturmayı kesip terden alnıma yapışmış olan saçlarımı düzelttim ve suçlu bir şekilde ona baktım. Bu sessizlik beni germeye devam ederken yutkundum ve boğazımı temizleyip konuşmaya çalıştım. Daha doğrusu ciyakladım demek daha doğru olurdu çünkü korkudan sesim tizleşmişti. "Şimdi şöyle..."

"Şimdi ne, Jisung? Yine dikkatsiz ve bencil tavırlarınla nasıl heykelimi mahvettiğini mi açıklayacaksın?" dedi yumruklarını sıkarken. Adam burnundan soluyordu ve Seungmin yine haklıydı. Bugün ölüm tarihimi yazmış olabilirdim.

"Ama şimdi o heykelin balkonda ne işi vardı? Olacak iş mi?" dedim sızlanarak. Hem suçluydum hem de güçlü. Haksız da sayılmazdım bence. Minho sinirle derin bir nefes verirken sıktığı dişlerinin arasından konuştu.

"Üstündeki boyanın kuruması için balkona koydum, bir yarım akıllının beyzbol topuyla onu mahvedeceğini düşünemediğim için bağışla."

Dediği ile yerin dibine girmek istedim, ciddi anlamda beni öldürüp gömsün istedim. Haklıydı, kim bilir ne emeklerle yapmıştı o heykeli. Suskunluğumla tekrar derin bir nefes verip bakışlarını bana dikti. "Kalk Jisung."

"Ama kalkamıyorum..." dedim sonlara doğru kısılan sesimle. Gerçekten kalkamayacak kadar çok ağrıyordu kıçım, dahası beyaz eşofman giymişken kalkabilmem mümkün değildi. Bu halde eve dönemezdim.

"Gerçekten sınanıyorum galiba." dedi Minho sinirle gülerek. Bakışlarını göklere çıkarmıştı, sanırım bu sınamanın bitmesi için yalvarıyordu. Arkasını dönüp önümde eğildi ve sırtına çıkmamı işaret etti.

little accident | minsungOù les histoires vivent. Découvrez maintenant