İnsan hayatı boyunca birçok zaman çaresiz kalırdı. Elinden hiçbir şey gelmez, kendini bir zavallı gibi hissettiği zamanlar olurdu..
İşte Zeren şimdi tam olarak böyle hissediyordu. Kolundan tutup onu sürükleyen kişiye gücü yetmediği için, kendini bir böcekten farksızmış gibi hissediyordu.
Ona karşı direnemiyordu. Her ne kadar çırpınsa, onu tutan güçlü kollardan kurtulmaya çalışsa da, elinden bir şey gelmemesinin çaresizliğini yaşıyordu.
Burada olmaktan hep mutsuzdu. Buradaki insanlarla bir arada olmaktan hoşnutsuzdu. Ancak şu an buradan da, buradaki insanlardan da tüm benliğiyle nefret etmişti.
Her zaman şanslı bir insan olduğunu düşünürdü. Özellikle de babası konusunda şanslıydı, kurduğu arkadaşlıklar konusunda hep şanslıydı, şans oyunlarında hep galip gelir, şansı her zaman yaver giderdi.
Ancak buraya geldiğinden beri aslında ne kadar şanssız biri olduğunu anlamıştı. Önce bacağından yaralandığı için bu evrene getirilmesi, buradaki insanların aslında yarı kurt olduklarını öğrenmesi, sonra burada okula gitmek zorunda kalması, okulun ilk gününde bir kurdun ona mühürlenmesi, şimdi de o kurt yüzünden kaçırılması..
Zeren kendini bu dünyadaki en şanssız, en zavallı insanmış gibi hissediyordu.
Aras onu ormanın derinliklerine kadar sürüklerken, ona mani olamıyordu. Kendini savunacak bir şey yapamıyordu.
Aras sonunda durup, kolundan tuttuğu kızı resmen yere fırlattı. Zeren'nin yere düşmenin etkisiyle elleri ve bacağı biraz yüzülmüş, biraz sızlıyordu. Ancak bunu umursamayacak kadar korkuyordu. Gözleri dolmuştu. Ama bunu ona göstermeyi de gururuna yediremediğinden, eğdiği kafasıyla dolu gözlerini ondan gizledi.
"Bu kadar zayıf bir varlığın haftalardır beni peşinden koşturduğuna inanamıyorum." Aras yerdeki kıza tiksinerek bakarak konuştu.
Zeren bir süre kendini toparlamak için ne yerden kalktı, ne de tek kelime etmişti. Çünkü biliyordu ki konuşursa sesi titrerdi. O yüzden sustu.
Kendini biraz toparladı. Dolu gözlerini sildi. Yavaşça kafasını kaldırıp, diz üstüne çöktüğü yerden doğrularak oturdu. Ayağa kalkamamıştı. Bakışlarını karşısındaki çocuğa çevirdi ve çocuğa korkusuzca baktı. Kendisine bu çocukla konuşmadığı için, onunla arkadaş olmak istemediği için bir kez kendini tebrik etti. Kim bilir arkadaş olsalardı ona neler yapardı, onu nasıl kullanırdı...
"İşte bu." Dedi bir psikopat gibi kahkaha atarak. "Görmek istediğim Zeren bu. Beni daha çok kışkırt. Kışkırt ki seni parçalara ayırmak için bir sebebim olsun." Yere eğilip Zeren'in yakasından tuttuğu gibi kaldırdı. Sanki bir oyuncak bebeği kaldırıyormuş gibi, çok kolay bir şekilde kaldırmıştı kızı. "Bana o gözlerle bakmaya devam et." Dedi sırıtarak.
"Benden ne istiyorsun?" Zeren sesinin titremesine çok zor mani olmuştu. Ama başarmıştı.
"Senden değil, ondan istediğimiz bir can borcu var."
"O zaman derdini onunla çöz. Benden ne istiyorsun?" Aras, Zeren'in yakasını serbest bıraktı. Birkaç adım geriye adımlayıp kıza baktı.
"Maalesef ki sen onun eşisin. Ona en büyük ceza seni öldürmek olacak. Ama.." kıza tekrardan yaklaştı. Kızın önüne gelen birkaç saç telini kulağının arkasına sıkıştırıp, "Bu aralar senden uzak duruyor. Gerçekten mühürlü olduğunuzu bilmesem, sizden asla süphelenmezdim." Dedi.
"Ben kimseye mühürlü değilim." Zeren dişlerini sıkarak, sinirle onu cevapladı. Bu mühür olayı başına bela olmuştu. Üstelik onun mühürle hiçbir alakası yoktu. Nasıl bir şey olduğunu dahi bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARYA
WerewolfSavaş nedeniyle başka evrene gönderilen elli genç. Bu evrende hiç beklemedikleri bir türle karşı karşıya kalmak durumda kalırlarsa, ne olur? Kurtadamlarla dolu bir evrene...