Nefesi alnımı okşarken uyku için yalvaran gözlerimi kırpıştırdım.
Han'ın da benden bir farkı yoktu. Öğlen olmasına rağmen gözünü dahi kırpmamıştı.
Sabahın erken saatlerinde eve birkaç kişi gelmişti. Han'ın odasındaki camı yapıp odayı temizlemişlerdi. Han beni odamıza gidelim diyerek kucağına almış beni odamıza getirmişti. Odamıza...
Kolunun uyuştuğuna emindim. Çünkü neredeyse pozisyonumuzu bir anlığına bile değiştirmemişti. Kolu başımın altında diğeri ise belimin üzerindeydi. Ayrıca belli etmemeye çalışsa da yaralıydı. Canının acıyacağını söylesem bile beni dinlememiş ve daha sıkı sarılmıştı, yaraların çoktan iyileştiğini söylemişti, bakmak istediğimde de onun kollarının arasından ayrılmama izin vermemişti.
"Uyumayacak mısın?" Sesim boğuk çıkmıştı. Kafam onun boyun hizasındaydı, onu görebilmek için kafamı kaldırıp ona baktım. Ben ona dönünce koyu gözleri anında beni buldu.
"Gözlerin kızarmış." Belimdeki elini kaldırıp göz hizama getirdi, gözlerim kapandığında göz kapatlarımı okşadı.
"Seninki de kızarmış, insanlar ağladığını düşünebilir," dedim gülerek. Birkaç saattir hiç konuşmadan sadece uzanıyorduk. İkimizde itiraf etmemiştim ama korkuyorduk. O benim gittiğimde başıma bir şey geleceğinden korkuyordu, ben de gittiğim zaman onun başıma bir şey geleceğinden korkuyordum. Gece yaşanan olay daha çok korkmamı sağlamıştı. Saatlerdir doktorun dediklerini düşünüyordum. Ayrı kalırsak güçsüzleşirdi, güçsüzleşirse düşmanları ona saldırır ve onu öldürmeye çalışırlardı. Dün yanındaydım bir şey olmadı, peki ya olmadığım zaman?
"Ağlamayacağımı bilirler." O da güldü. "Ama senin için aynı şeyi söyleyemem," dedi imayla.
"Ben de ağlamam."
"Dün ağladın sanki..." Tek kaşını kaldırıp bana baktı.
"Hayır, ben ağlamam. Yanlış görmüşsün."
"Ağlama." Alnıma bir öpücük kondurdu. "Ağladığını görmek istemem."
Gülümsedim. Öpücüklerine şimdiden alışmıştım. Bir hafta boyunca ne elimi bırakmış, ne de öpücüklerinden mahrum bırakmıştı. Ona bir haftada alışmıştım. Onunla birlikte uyumaya, hiç yanımdan ayrılmadan dibimde bitmesine alışmıştım. İtiraf etmem gerekirse hiç gitmek istemiyordum.
"Aç mısın?" dedi. Yüzündeki gülümsemeyle saçlarımı okşuyordu.
"Uykum var," dedim gülerek.
"Biraz uyu."
Biraz yataktan doğrulup duvardaki saatte baktım. "Birkaç saattim kaldı, uyursam kalkamam."
"Gitme." Bunu belki yüz, belki de yüzden de fazla kez söylemişti.
"İznim bitti." Tamamen doğrulup yatakta oturdum. Elimi saçlarıma atıp düzeltmeye çalıştım. Normalde açık saçla uyumamayı sevmezdim, dalgalı saçlara sahip olduğum için birbirine girerdi ama gece Han saçımdaki tokayı çıkarmıştı, ben de bir şey dememiştim.
"Onların iznine ihtiyacın yok," dedi kaşlarını çatarak.
"Kurallara uymak zorundayım Han."
"Değilsin." O da doğrulup yatakta oturdu. "Tamam, buraya gelmene vesile olmuş olabilirler ama artık onlarla kalmak zorunda değilsin, artık eşin var."
Gözlerimi devirip ona baktım. "Eşim falan yok."
Bana gözlerini kısarak karşılık verdi. "Şans verdin, döndüğün için verdiğin şansı geri mi alıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARYA
WerewolfSavaş nedeniyle başka evrene gönderilen elli genç. Bu evrende hiç beklemedikleri bir türle karşı karşıya kalmak durumda kalırlarsa, ne olur? Kurtadamlarla dolu bir evrene...