2. Bölüm: Kanlı Geri Sayım

33 18 45
                                    

Dünkü yorgunluğumu ve yerimi yadırgamaktan gece doğru dürüst uyuyamamıştım. Üstüne art arda gelen bildirim seslerinden gözümü açtım. Üstümdeki yorganı çekip gözümü ovuşturdum. Sızan kısık güneş ışınları odayı aydınlatmaya yetiyordu. Telefonu şarjdan çıkarıp ekranını açtım.

Leyla'dan ve tabii ki patronumdan gelen mesajlar... Bir gün sırf onu engellemek için istifa edecektim işten. Leyla'ya geldiğimi ve iyi olduğumu belirten mesajları gönderdim ve patronumu es geçerek telefonu masanın üzerine koydum.

Yatakta iyice gerinip üstümdeki yorgunluğu atmaya çalıştım. Bavulumdan, getirdiğim kışlık bir kazak ve pantolonunu giyerek odadan çıktım. Alt kattan sesler geliyordu. Demek ki uyanmıştı ikiside. Alt kata, oturma odasına girdim. Yemek masasına kahvaltılıkları koyuyor ve sohbet ediyorlardı. Ece benim odaya girdiğimi görünce yüzündeki gülümsemesini silmeden "Günaydın!" dedi.

Efe de elindeki zeytin kasesini masaya koyup benim için sandalyeyi çekti. Aynısını Ece'ye de yapıp oturdu. "Günaydın!"

"Günaydın!"

Efe'nin benim için çektiği sandalyeye oturdum. Ece de oturunca yemeye başladık. Masadaki sessizliği Ece'nin neşeli sesi böldü. "Bugün sana kasabayı gezdireceğim. Nereye gitmek istersin? Sahile gidebiliriz. Çeşmenin yanındaki gölete de gidebiliriz. Donmuştur ama yinede görmen lazım."

Efe, Ece'nin ağzına bir dilim ekmeği sokunca Ece susmak zorunda kaldı. "Sakin ol. İşini yapsın daha sonra gezersiniz. Olur, değil mi?" İkimiz de kafamıza aşağı yukarı sağlayıp yemeğimize devam ettik. Konuşmamam beni de şaşırtmıştı normalde yemek yerken çok konuşur, Leyla'ya da yemeğini düzgünce yedirmezdim.

Kahvaltımız bitince masayı toplamalarına yardım ettim. Tek kelime etmeden montumu ve atkımı giyip dışarı çıktım. Gece boyunca durmaksızın kar yağmıştı. Şimdi ise gökyüzünde güneş parlıyordu. Sokakları gezdim.

Dar sokaklar bana anılarımı getiriyordu. Soğuk olan hava iyice soğuyor, bedenim bir buzun içinde kalmışçasına titriyordu.

Öğlene kadar kasabanın sokaklarında dolaştım. Haber yazmak için bir şey, bir ilham aradım ama bulamadım. Ece'nin bahsettiği sahile doğru yürümeye başladım. Ama sokağın karşısından gelen siyah montlu ve yüzünü kapatacak şekilde taktığı siyah şapkalı biri yolumu kesip önümde durdu. Refleks olarak bir adım geri çekilip ellerimi cebimden çıkardım. "Pardon, siz kimsiniz?" Soruma yanıt vermeden bana doğru bir adım geldi. Kıpırdamadım.

"Sahile inme. Daha vakti gelmedi." Aceleyle yürüyüp gözden ayrıldı.

Kaşlarımı kaldırıp söylediklerini düşündüm. 'Daha vakti gelmedi.' Gözlerimi sahile inen sokağa çevirdim. Anlam veremeden kendimi Efe'nin evine doğru çevirdim ve yürüdüm. Bugün zaten yeterince yorulmuştum, üstüne haber için yararlı bir bilgi de bulamamıştım. Kendimi resmen sürükleyerek Efe'nin evine vardım. Kapıyı çaldım. Çok geçmeden kapıyı Ece açtı.

Ece'nin sıcak gülümsemesi üzerimdeki bütün yorgunluğu almıştı. Kenara çekilip benim geçmemi bekledi. "Sana da bir anahtar yaptıralım."

Botumu çıkarıp ayakkabılığa koydum. "Gerek yok. 2-3 güne gideceğim zaten."

Ece yüzünü somurtup yanımda beklemeye devam etti. Ona döndüm.

"Yarın beni gezdireceksin ama değil mi?" Ece hemen gülümseyerek kafasını salladı. Tabii ki de mutlu olmuştu. En ufak şey onu mutlu ediyordu.

Beraber içeriye geçtik. Kendimi koltuğun üzerine attım resmen üzerime yorgunluk çökmüştü. Ne olduğunu anlayamadım. Birkaç saat sonra Efe de eve gelmişti. Beraber yemeğimizi yiyip sohbet ettik. Efe beni arkadaş grubuyla tanıştıracağını söylemişti. Pek heyecanlandığım söylenemezdi fakat yine de kabul etmek zorunda kaldım. Yemekten sonra masayı topladık ve ben odama geçtim. Yatağa girdim ve dünkü yarım kalan kitabımı okumaya devam ettim.

Bembeyaz Kabus (Tamamlandı)Where stories live. Discover now