1 - Zorunluluklar Ve Sorumluluklar

535 59 28
                                    

Saat 2 sularıydı. Gecenin en tekinsiz vaktiydi. Tinerciler, baliciler ve ayyaşlar sokaklarda, ara yollarda volta atıyordu. Yaş ve büyük küçük farketmeksizin her tipten insanın olduğu bu saatlerde, özellikle de barlar sokağındaysanız ve yanınızda bir erkek yoksa, ki kendinizi de koruyamıyorsanız işiniz yaştı.

Eğer bir kadın olarak, gece 12'den sonra barlar sokağında rahatça yürüyorsanız ya yanınızda güvenebileceğiniz bir takım şeyler vardır, ya da bu sokakta kimsenin dokunamayacağı birisinizdir.

Jeon Jungkook, tam da öyle birisiydi. Kafası estiğinde barlar sokağına gelir, barlar sokağındaki barlardan birisine girer, kafayı bulana kadar içerdi. Barın kapanma saati geldiyse bile kimse ona "git" demeye cürret edemezdi. Cesaret gösteremezlerdi buna. Zaten bahsettiğim kişi de, barlar sokağındaki bir sokakta yürüdüğü zaman sokaktaki herkesin duvarlara yapışıp, bedeninin görünmeyeceği kadar uzaklaşana kadar santim kıpırdayamadığı birisiydi.

Jeon Jungkook'un nâmı nâmların nâmı, endamı ve duruşu ayrı bir marka, saldığı korkuysa bir felaketti. Klasik ayakkabılarının topuğu her sokak taşına vurduğunda barlar sokağındaki tüm barların içindeki kişiler, bu topuk sesinin kime ait olduğunu bilirdi.

Jeon Jungkook, isterse barlar sokağındaki tüm barları kapattırabilirdi. Yetkisi altına alır, ve dilerse kuruş maaş vermeden köle gibi süründüre süründüre çalıştırtabilirdi.

Jeon Jungkook, böyle birisiydi işte. Bir onun motorunun sesini duyan topuklamaya başlardı, bir de topuklu sesini.

Jeon Jungkook, her şeyiyle işte buydu.

Yüzü her zaman ciddi gözükür, kaşları hep çatık gibi dururdu. Hâlbuki o, mimik bile oynatmazdı.

Gözleri her zaman alev saçar gibi bakar, gözleri gözbebeğine değdi mi, titreyerek altına sıçmana yeterdi. Hâlbuki o, Jeon Jungkook'un en sevgi dolu bakışıydı.

Kimse onun sözü üzerine söz söyleyemez, itiraz edemezdi. Her yerde onun sözü geçer, onun bahsi edildi mi illa ki haberi olur, bahis eden hakkında canice planlar kurmaya daha yoldayken başlardı.

Jeon Jungkook acımasız bir kalpsizin önde gideniydi. Onda duygu denilen bir şey yoktu. Merhametsizdi. Kurnazdı. Akıllı ve sinsiydi. Sessizdi. Çabuk patlamaz, patladı mı taş üstünde taş bırakmazdı.

Fakat her mükkemmelin bir kusuru vardı. Jeon Jungkook'un kusuru da sarhoşluktu. O, sarhoş oldu mu gerçek benliğinin tam tersi olur, yumuşak bir adama dönüverirdi.

Ve tam da o anlardan birisindeydi.

Yaklaşık 1 saat öncesine kadar körkütük sarhoş olmuş, motorunu bile orada bırakarak barlar sokağının ara sokaklarına girerek yürümeye başlamıştı. Aslında aradığı şey motoruydu.

Evet, az önce çıktığı barın önünde park halinde duran motorunu arıyordu.

Kendi kendine söylene söylene ara sokaklarda yürüyordu.

Bir ayyaş, tinerci veya madde kullanmış birisi yoluna çıksa dahi kim olduğunu anlıyor ve Jeon Jungkook'dan 100 metre uzaklaşıyordu.

Jungkook sokaklar arasında biraz daha ilerlemişti. Beynindeki sis hafiften dağılmaya başladığında bağırma ve koşma sesleri duymuştu.

POLLENWhere stories live. Discover now