21. Bölüm: Kalbim... kalbimi eline verdim

51 12 14
                                    

"Bunlar ne zaman geldi?" dedi şaşkınlık ve hayret içerisinde. Ama benim de bir fikrim yoktu. Daha sonra refleks olmamasını hayal ettiğim bir şekilde elini belime dolayıp beni arkasına aldı. 

"Anıl?"

"Efendim portakal"

"Bunlar yerliler mi? Bizi kocaman kazanlarda pişirip yiyecekler mi?" Bunu duyunca istemsizce ben bile gülmeye başlamıştım. 

"Ne istiyorsunuz?" dedi Anıl hafif bağırarak. 

"Kralın emri var. Zorluk çıkarma kızı bize ver!" diye bağırdı en öndeki maskeli adamlardan biri. Ne kralından bahsediyordu? Ben mi salaktım? 

"Gel de dene onu benden almayı!" diye gürledi. 

"Anıl lütfen gidelim lütfen" dedim kolunu çekiştirmeye başlayarak. 

Daha sonra üstündeki ceketi çıkardı ve gözlerime bağladı. Eğer Anıl Karataş ceketini çıkarıp gözlerinize bağlıyorsa bunun tek bir anlamı var: KAÇIN! 

Yine hiç bir şey görmüyordum. Sadece inlemeler, çığlıklar, yalvarışlar, yakarışlar...

Daha sonra Anıl tekrar yanıma geldi ve ellerini yanaklarıma yerleştirdi. 

"Anıl sen misin?"

"Benim merak etme. Bir şey olmadı tamam mı?" dedi. Bunu duyunca derin bir  nefes aldım boynuna atladım. Umarım boynudur... 

"Gözlerimi açar mısın artık?"

"Hayır"

"Neden?"

"Çünkü bu manzarayla karşılaşmanı istemiyorum. Buradan uzaklaşalım açarım. Şimdi çığlık atma da seni kucağıma alayım. Tam istediğin gibi..."

"Manyak herif!"

Anıl Karataş

Yerdeki kanları görmesini istemediğim için gözlerini açmamıştım. Daha sonra söylediği şeye gülerek onu kucağıma aldım ve yürümeye başladım. Hem benim hem de onun keyfi yerindeydi. Bana sarıldığında az daha onu öpecektim. Onun gözleri kapalıydı ama benimkiler açıktı...

Ben yürürken ayaklarını keyifle salladığını fark ettim. 

"Şşşt cadı! Oyun oynayalım mı?" 

"Evet! Hadi oynayalım" dedi keyifle. 

"O zaman eline ne verirsem adını bilmeye çalışacaksın anlaştık mı?"

"Evet!" dedi ve ben de etrafıma bakınmaya başladım. Daha sonra gözüme ağaçta duran elmalar ilişti. 

"Sıkı tutun küçük cadı" dedim ve elimi daldaki elmaya uzattım. Ama koparamıyordum çünkü donup kalmıştım. Derin'e 'sıkı tutun' demeseydim keşke. Bana öyle sarılmıştı ki... Güçlükle kendimi toparladım ve elmayı koparıp eline verdim. 

"Hmm... Yuvarlak... Sonra sapı var... elma bu!" 

"Aferin küçük cadı gelelim sıradakine dedim ve ağaçlardan birinin gövdesinden biraz koparıp eline verdim. 

"Bu ne ya? Kazık mı? Ne bu?" dedi ve elindeki şeyi ağzına doğru götürdü.  Bunu görmemle hemen elini tuttum.

"Yeme onu manyak!"

"Tamam ya! Bir dakika sen beni tek elinle mi tutuyorsun?" 

"H-Hayır yoo... dedim elimi tekrar bacaklarına dolayarak. Biraz daha yürüdükten sonra eline ne vereceğimi bilememiştim. 

"Anıl hadi lütfen bir tane daha"  O sırada aklıma gelen dahiyane planı devreye soktum. Önce onu her ne kadar istemesem de yere indirdim. 

"Bu sefer ayakta olacaksın" 

Yakışıklı YalancıWhere stories live. Discover now