26. BÖLÜM: KARAHİNDİBA

19K 1.5K 874
                                    

Merhaba aşkolar.... Yoğun ısrarlar üzerine bölüm atıyorum... Şu an ara tatil de olan arkadaşlar baya ısrar etti bende kıramadım. Bölüm kısa oldu yazdığım kadar attım sonra gelip bana bölüm kısa demeyin. Ve zaten bittiği yerden sonra ilahi görüş açısıyla olacağı için o kısma kadar attım.

Bir aksilik çıkmaz ise bu Pazar yine bir bu kadar bölümden biraz daha fazla atacağım.

Bol bol yorumlar parmaklarınızı bekler. Yıldıza basmayı unutmayınız...

Keyifli okumlar!!!😘

Ruhun mu ateş,
yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne
biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden;
Sen istedin, ondan bu
gönül zorla tutuştu...
Gün senden ışık alsa da
bir renge bürünse; Ay...

HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

***

Kalbimin içinde yeşeren kaktüs giderek baskısını arttırıp dikenlerini batırmaya başlamıştı. Sanki ucunda ki zehirli olan tüm dikenleriyle kalbimi delip geçmek istiyordu.

Okyanusun ortasında dalgalar arasında savrulup duruyordum. Etrafımda sivri dişlerini göstererek kulaçlar atan köpek balıkların hangisine yem olacağım ise belirsizdi henüz. Ben kaçmaya çalıştıkça, dişlerini etime geçirip beni parçalamak için birbiriyle yarışıyorlardı.

Okyanusun rengi artık kırmızıydı; benden sızan kanının kırmızısı.

Buradaydı işte. Tam karşımda duruyordu. Kalbimin kabusu. Yüreğimin ortasına hançerini çakan adam. Elindeki silahı benim tarafıma yöneltmişti. Hedefi ben değildim sadece yörüngesi bendim. Çoğu zaman olduğu gibi yine siyahlar içerisindeydi. Bana doğrultulmuş silahı umursamadan süzdüm onu bir. Saçları biraz uzamıştı eskiden yukarıya kaldırdığı saçları artık ön tarafındandı ve tutamları alınına düşmüşlerdi. Birazda zayıflamıştı sanki. Onu tandığım günden bu yana ilk defa böyle öfkeli bakarken görüyordum. Gözlerinin yerine sanki iki dev ateş çukuru vardı. Yüzündeki gülüşü içetenlikten daha çok ben tehlikeliyim diye bas bas bağırıyordu.

Boynuna: Dikkat ölüm tehlikesi vardır. Diyen kuru kafalı tabelayı asmak lazımdı

Öyle korkutucu görünüyorduki alnımda ki soğuk metal namludan değil onun gözlerinden korkmaya başlar olmuştum, aldığım şiddetli nefeslerle göğsüm inip yükselmeye başlamıştı.

Mir Bedirhan'ın burada ne işi vardı? Onun hapiste olması lazımdı. Burada olamamalıydı. Hayal görme ihtimalim var mıydı şu an. Belki de benim aklım bana oyun oynuyordu.

Çünkü Mir Bedirhan'ın şu an hapiste elinde sazı şu türküyü söylemeliydi,
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mapus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma...
Ya da ben mi miydim çok hayal pres olan hı?

Alnımdaki namlunun baskısı artığında hızlı bir soluk döküldü dudaklarımın arasından. Mir Bedirhan'ın hareleri benim gözlerime kenetlenmiş hiç kimse yokmuşta sadece beni görüyor gibiydi. Ben mi yanlış anlıyordum yoksa Mir Bedirhan bana özlem dolu mu bakıyordu. Onunla bir gün karşılaştığımda nefret, kızgınlık ya da öfke bekliyordum ama bana bakarken böyle özlem ve yumuşak bakışlar hiç beklemeştim.

Kalbimdeki TutsakOnde histórias criam vida. Descubra agora