Dvadeset Ćetiri

745 59 48
                                    

Merhabalar efendim, geri döndüm. Şöyle bir durum var, sanırım önceki bölümün bildirimi çoğu kişiye gitmedi. Okunma, oy ve yorum sayılarında önceki bölümlere oranla büyük bir orantısızlık var. Bu satıra eğer bildirim aldıysanız yazabilir misiniz?

Ayrıca önceki bölümü okumadıysanız önden onu okuyup ~hatta oy ve yorum yapıp~ öyle bu bölüme geçmenizi rica edeceğim. Çünkü bu bölüm diğerinin ikinci kısmı olarak yazıldı. Ayrıca önceki bölümü çok özenerek ve heyecanlanarak yazmıştım, yorumlarınızı çok merak ediyorum. O yüzden okumayanları hızlıca önceki bölüme alalım, okuyanlara da keyifli okumalar diliyorum 💖

Novi Sad'da ikinci günümü şehri keşfederek geçirmiştim. Belgrad kadar turistik yeri olmasa da küçük ve tatlı bir şehirdi. Dusan beni gidilecek en güzel yerlere götürmüş ve aynı Belgrad'da yaptığı gibi fotoğrafımı çekmişti her yerde. Ben de onu çekmiştim. Galerilerimiz birbirimizin fotoğraflarıyla dolmuştu. Bazen de onu tanıyan kişiler fotoğraf çektirmeye geldiğinde Dusan önce onlarla fotoğraf çektirip sonra onlardan bizi çekmesini rica ediyordu.

Gezmekten yorulduğumuzda bir yere oturup kahve söyledik. Daha doğrusu Dusan ben söylemeden ikimiz için de sipariş verdi.

"Ne söyledin?" Ne içeceğimi bildiğini biliyordum, sordum yine de.

"Filtre kahve. Fındık şurubu da eklettim." Güldüm.

"Baya iyi tanıyorsun beni."

"Kız arkadaşımsın. Olsun o kadar." Bir elimi iki eliyle tuttu ve öptü. Sonra elimi bırakmadan yanağını yasladı. "Seninle ilgili her detayı bilmek çok hoşuma gidiyor." Kafamı eğdim gülümseyerek. Ben hayatımda hiç Dusan'ın beni sevdiği kadar sevilmemiştim.

Kahvelerimiz geldiğinde günlük sohbetlerimizle birlikte içmeye başladık. Bu sırada Dusan'ın telefonu çalmıştı. Dusan telefon ekranını bana çevirdiğinde Dragana olduğunu gördüm.

"Galiba ne zaman geleceğimizi soracak." Telefonu Sırpça cevapladığında gözlerimi dışarı çevirdim. Zaten bir şey anlamıyordum. Birkaç dakika içinde Dusan telefonu kapatıp bana döndü.

"Dragana çocukların okuluna gelmemi rica ediyor. Ara tatilden önceki son gün olduğu için tüm ebeveynler orada olacakmış."

"Bir gün önce iyi gelmemiz iyi olmuş. Yoksa kaçırırdın."

"Gerçekten iyi oldu." Saate baktı Dusan. "Kahvelerimizi bitirip çıkalım istersen."

"Beni de otele bırakırsın."

"Otele mi? Sen gelmeyecek misin?"

"Gelmeli miyim?"

"Niye gelmeyesin?"

"Tüm ebeveynler orada olacak dedin. Anneler ve babalar yani. Babaların sevgililerinin ebeveyn tanımı içinde olduğuna emin değilim."

"Sevil, biz bir çiftiz. Yani eğer bir yerde birimiz varsak, diğeri de olur. Bu durumdan hoşlanmayan varsa... Açıkçası umrumda değil. Sadece sen istemiyorsan seni zorlamam."

"Bilmiyorum Dusan. Her şey hâlâ fazlasıyla garip geliyor. Aniden hayatlarına girdim ve her şeye bu kadar dahil olup sinir bozmak istemiyorum."

"Sevgilim sen bir yabancı değilsin." İşaret ve baş parmağıyla çenemin altını nazikçe kavrayıp ona bakmamı sağladı. "Sen benim tatlı..." Öptü beni. "Güzel..." Yine öptü. "Kız arkadaşımsın. Onların hayatlarında daha uzun sürelerde olacaksın. Ama gelmek istemiyorsan seni zorlamayacağım. Sana iyi gelmeyecek şeyleri ben diyorum diye yapmanı istemiyorum."

"İstiyorum da..." Duraksayıp doğru kelimeleri seçmeye çalıştım. "Çocuklar ailelerini görmek ister, beni değil."

"Sen de benim ailemsin." Dediğiyle kalp atışım hızlanmıştı. Elimi yanağına koyup baş parmağımla yavaşça okşadım.

Enchanted / Dusan TadicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin