VİSANDRO/ 2

194 19 8
                                    

Güneşin ilk ışıkları sarayın camlarından içeri ustaca süzülüyordu. Geceden kalma halk hâlen derin bir uyku içerisindeydi. Günlerce uykusuz kaldıkları günlerin acısını çıkartmak ister gibi nöbetçiler ve hizmetçiler dışında herkes horul horul uyuyordu.

Tabii bir de Julian dışında herkes..

Julian nerdeyse bir saat önce uyanmış ve günlük rutinine başlamıştı. Tatil ya da savaş olup olmaması onun için farketmiyordu. Güneş doğmadan önce kalkar ve ona birkaç yıl önce öğretildiği şekilde tek başına antrenmanlar yapardı. Güneş doğup da askerler eğitimlere başladığında onlara katılırdı. Genelde askerler ile birlikte eğitim almak hoşuna gitmiyordu çünkü onlara ders verebilecek kadar ileri seviyedeydi ve onların eğitimleri hafif geliyordu. Yine de kralın emri olduğu için hiç ses çıkartmadan emri uyguluyordu.

"Gelebilir miyim?"

Odanın kapısı iki kere çaldıktan sonra cılız bir kız sesi gelmişti dışarıdan. Julian kaşlarını çatarak kapıya doğru baktığında her ihtimale karşı ayağa kalkarak kapıyı kendisi açtı. Karşısında Helena'yı görmeyi beklemiyordu. Tanıdık bir yüz gördüğünden kapıyı biraz daha açarak karşısına dikildi. Sorgular gözlerle bakıyordu genç kıza.

"Rahatsız etmedim umarım.." dedi Helena çekingen bir sesle. Ama dün gece duyduklarından sonra bu sabah emin olmak istemişti bazı şeylerden. Dün gece kulaklarına fısıldananlar doğru mu yanlış mı bilemiyordu. Bu yüzden meraklı bir bekleyişle dikilmişti Julian'ın kapısına. Ve tabi meraklı gözlerle.

"Hayır, rahatsız etmedin. Uyanıktım."

Şu delikanlının verdiği soğuk ve kısa cevaplar ne zaman bitecek diye düşündü Helena. Daha sonra ise sabahın köründe kapısına dikilmesinin hesabını vermesi gerektiğini de düşündü. Çünkü karşısında direkt olarak gözleriyle temas kuran genç ondan bir açıklama bekliyor gibi bakıyordu.

"Peki o zaman, ben aç mısın diye merak etmiştim" diye kendince bir yalan uydurdu. Bir yandan da çaktırmadan odanın içini gözetlemeye çalışıyordu. Dün gece duyduklarına göre Julian'ın, hizmetçi kızı olan Delia'ya karşı hisleri vardı. Ve dün gece hekimin kızı Delia'yı Julian'ın yanında gördüğünü iddia etmişti. Bu yüzden içine kurt düşmüş ve sabahın köründe tatlı uykusundan kalkarak dikilmişti kapısına. Fakat şimdi içeriye bir göz atmıştı da görünürde ne bir dağınıklık vardı ne de bir kadının zarif kokusu. Üstelik Julian'da erken uyanmıştı.

"Yemekleri senin getirmediğini sanıyordum." dedi genç düz bir ses tonuyla. Bu gün bir yığın işi vardı ve karşısında duran kız ona engel oluyordu.

"Ah evet.." dedi Helena yaptıklarının yanlış olduğu kanaatine yeni yeni vararak.

"Onlar dün gece hizmet ederken çok yoruldular, ben de uyuyamadım. Eğer istersen..

"İstemiyorum" dedi Julian kendinden emin bir şekilde. "Aç değilim. Çalışmam gerek, şimdi izninle."

Helena suratına kapanan kapı ile ayakta donup kalmıştı. Ne yapmıştı ki? Kötü bir şey söylememişti. Kötü ya da ahlaksız bir şey de yapmamıştı. O zaman neden kendisine karşı böyle davranıyordu? Gün geçtikte Helena'nın kalbi onun aşkıyla yanıp tutuşurken Julian'dan ona karşı hiçbir karşılık gelmemesi onu deli ediyordu. Fakat bu gün sadece deli etmekle kalmamış ayriyetten onu çok üzmüştü. Kalbinin kırılma sesini duyar gibi olmuştu sanki.

"Sen nasıl istersen.." dedi kendi kendine mırıldanarak. Julian'ın kapısının önünden ayrılırken hala derin bir şekilde düşünüyordu.
Fazla mı ileri gitmişti? Onu rahatsız etmiş olmalıydı. Ne de olsa o bir savaşçıydı. Helena'nın pembe hayallerine ayıracak vakti yoktu..

MAĞLUP+18Where stories live. Discover now