Doktor Kaya

53 38 14
                                    

Yıl: 2018 (Bildiğim Kadar)
Ülke: Türkiye
Ekonomi: Fazlasıyla yeterli
İnsanlar: Sahte
Evren: Bilinmiyor

Sizlere kendimi tanıtmam lazımdı. Ben Kayra. Kayra Özyaman. İlk bölümde de okuduğunuz üzere ismim çok garip bir şekilde bana ulaşmış. Babamın doktor Kaya ile olan konuşmaları, annemin sancısı ve doktorun elinin anneme iyi gelmesi. Birde garip bir şekilde babam, annem odaya alındığında orada değilmiş. Babamın pek anlatamadığı olay Doktor Kaya'nın defterinde böyle yazıyor.

Doğum hikayem bu şekilde olmuş birazda çocukluğuma değinelim. Aslında çok basit ve bir o kadarda güzel geçmişti. Hani insanlar peri masallarına inanmak isterler ve ona göre hayatlarını devam ettirirler ya tıpkı o şekildeydi. Ta ki babam ve annemi 8 yaşındayken toprağa verinceye kadar. Anılarım gidip duruyor, size bunları hatırladığım ve doğru olmasına özen göstererek anlatıyorum.

Babamı 21 Mayıs 2008'de toprağa kendi ellerimle gömdüm. Eve döndüğümüzde annemin gözyaşlarına dayanamıyordum. İçim içimi parçalıyor göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Ağlayışı bütün evi inletiyor ve canımı yakıyordu. Ağlamaktan bir hal olmuştum, kendimi yatağımda ağlarken buldum. Saatler geçmiş yatağımdan kalkmıştım. Uyuyakalmışım. Annemin yanına salona gittim. Kapıyı kilitlemiş içeride bekliyordu. Bütün yedek anahtarlar kıyafet dolabımın sol köşesindeydi. Salonun yedek anahtarını buldum ve kapıyı açtım.

Annemin gözleri ağlamaktan kanlı hale gelmişti. Gözlerini yerden kaldırıp bana baktı sağ dizini kaldırdı, sol elini uzattığı sol bacağına koydu. Sağ elini başına koyarak bana "Kahretsin bütün yedek anahtarlar senin odandaydı değil mi? Neden bunlar olmak zorundaydı ki Kayra?" bunları söyledi.

Burada anı bitiyor ve 24 Mayıs 2008 tarihini hatırlıyorum. Yani annemi de toprağa gömdüğüm günü. Yağmur yağıyordu. Islanmak koymamıştı da babamı da annemi de kendi ellerim ile 3 gün arayla toprağa gömmek acıtmıştı.

Kimseyi baba olarak çağıramayacak oluşum ve kimseye anne diyecek kadar sevemeyecek oluşum, bunları düşünmek gerçekten can sıkıyordu.

Sonrasında nasıl eve geldim, ve nasıl iki gün sonra nasıl olurda 18 yaşıma gireceğim pek hatırlamıyorum. Evde tek başıma yaşıyorum her ay düzenli olarak banka hesabıma para geliyor. Pek büyük miktarlar olmasa da yaşayacak kadar, birşeyler yiyecek kadar idare ediyor.

Hayatımdaki değer verdiğim insanları kaybettiğimi hatırladığımdan beridir Doktor Kaya'yı arıyorum. Her gün hastaneye gidiyor danışmaya onu soruyor ve burada bırakmış olduğu tek yazlığa gidiyorum. Belki, belki bir umut bir gün gelirde sorularımı yanıtlar diye. Ona soracak olduğum bir sürü soru var. Anılarımın içinde bir ormanda onu görüşüm, başka bir eve beni arabasıyla götürmesi ve sanki felçliyim gibi bana yemek yedirmesi bu gibi bir sürü anı gözlerimin önüne geliyor ve hepsini sormak istiyorum.

Defterin her bir köşesine bakıyorum ve pek kayda değer birşey göremiyorum. Gün içinde neler yaptığını gün gün bu deftere yazmış. Ama aklıma takılan iki tane şey var. Birincisi neden 54. sayfanın yırtık. İkincisi babam benim doğacağım saati nasıl biliyor?

İki gün boyunca her gün yaptığım rutuni yaptım. Hastaneye gittim, danışmaya Kaya Beyi sordum ve tekrardan evine gittim. Kayda değer tek bir şey bile yoktu. Ta ki tarihlerin 15 mart saat 00.00'ı gösterdiği anda telefonumun çalmasına kadar. Açtığımda bir ses bana "Sorularının cevabını istiyorsan yarın saat 15.43'te evinin orada ki eski tren garında ol. Geç kalmayacaksın, başka şansın yok." dediğini ve soru sorduğumda hemen telefonu kapattığını hatırlıyorum.

Beni arayan kişi yaşadığım yeri ve çevresini biliyor. Bu kim olabilir ki?

Sabah uyandım, duşa girdim aynadan sırtımda ki yara izine baktım. O yaranın nasıl oluştuğunu bilmiyorum ve en garip olanı da her geçen gün daha çok canımı yakıp daha çok büyümesi.

Duştan çıktım kahvaltı hazırladım. Hazırladığım kahvaltıyı yerken aklım eski tren garına kimin geleceğindeydi. Bütün sorularıma cevap verebilecek miydi?

Saat 15.25 geçiyordu bana verilen saate 18 dakika vardı. Eski tren garına vardım etrafı tanımak amaçlı yürüyordum. Birisi ağzımı kapatıp kolumdan çekti ve beni vagonun içine aldı. Yere fırlattığında "Sesini kes izleniyorsun" dediğini duydum. Kız sesiydi.

Ayağa kalktım ve yüzüne baktım siması çok tanıdık geliyordu lakin hiçbir yerden çıkartmıyordum.

"+Sen kimsin? Beni dün sen mi aradın? Bütün sorularımı cevaplayabili-

-Amma çok konuştun sende, kes sesini demedim mi sana ben? Sorularını, aramış olduğun adam cevaplayacak. Ama önce buradan çıkmamız lazım."

Bu kızda kimdi? "Benimle gel" diyerek elimden tuttu ve koşmaya başladık. Başıma ağrı girmişti. Koştukça ağrı artıyor çekilmez hale geliyordu. Tanımadığım kızın elini "Bırak elimi ne yapıyorsun?" diye bıraktım o an baş ağrım geçiyordu ve garip bir şekilde bir sürü daha hatırlamadığım anıları görüyordum. Bu gördüklerimi benmi yaşamıştım?

"-Bak Kayra seni buradan çıkartmam lazım aksi taktirde sorularının cevaplarını alamadan öleceksin. Bu yüzden bana uymak zorundasın. Koşmamız lazım.

+Yolu göster. Elimi tutmazsan sevinirim."

Kız önden koşmaya başladı ve bende onu takip ediyordum. Daha önce görmediğim asla da tahmin edemeyeceğim ormanın içinde garip bir eve getirmişti beni.

"Tüm soruların içeride. Gel beraber girelim Kayra."

Beni öne doğru itti ve arkamdanda o geldi.

Ev dışarıdan malikane gibi duruyordu. Eski lakin şatafatlı bir ev, hiçbir köşesinde tuğla beton gibi şeyleri barındırmadan, tahtadan ama tahtaya da hiç benzemeyen garip bir yapı. İçeriye girdik, karşımızda yukarıya çıkan merdiven 5. basamağında ise beyaz formalı birisi vardı:

"Sonunda gelebildiniz, umarım atlatabilmişsinizdir." demişti.

ZAMANDA KAYBOLAN BİR GENÇ Where stories live. Discover now