Sirke Davetsiz Giriş Yapıyoruz

8.3K 478 53
                                    

''Biraz daha hızlı koşsana tavşan!'' diye bağırdı ben ona yetişmeye çalışırken. 

  Ben tavşan falan değilim diye düşündüm. Yeni aldığım spor ayakkabılarına çoktan veda ettiğimin bilincinde iken önümde koşturan çocuğu takip ediyordum. Bu duruma nasıl düştüğümüzü anlamamıştım. Arkamızda bizi koşturan bir ayı vardı. Hayır, ciddiyim. Bu ayı kostümü giymiş olan her kim ise bize bayağı bir sinirlenmişe benziyordu. Zar zor yanına geldiğim çocuğun sweatshirt'ünden tuttum ve en yakındaki çadırın içine doğru çektim. Çekmenin etkisiyle o da sersemlemiş iken ben de elimle havada uçuşan tozları uzaklaştırmaya çalışıyordum. Peki neden burada olduğumuza gelirsek..

Yaklaşık bir saat önce;

  Ağzımın suyunun akarak aldığım yeni spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlamayı bitirdiğimde tepemde dikilen velet ellerini beline koymuş ve sıkıldığını açıkça belli eden sesler çıkarıyordu. Gözlerimi devirdim ve kapıyı arkamdan çekerek kapadım. 

  ''Nereye gitmek istersin?'' diye soru yönelttim nezaketen. Ben de kendime şaşırmıştım doğrusu, nezaket ve ben hiç de yakın olmayan arkadaşlardık.

  ''Patron sensin.'' dedi ellerini ben bilmem dermiş gibi kaldırırken. Sağ elimle şakaklarıma hafif bir masaj yaptım, bu gidişle migren olup çıkacaktım. Hafta sonumu bu şekilde geçirdiğime inanamıyordum. Yavaşça yürümeye başladım ve beni takip ediyor mu diye arkama baktım. Garip gözlerle beni süzüyordu.

  ''Bir şey mi oldu?'' dedim ben de kaşlarımı çatarak.

  Omuz silkti: ''Sadece ne kadar garip bir kız olduğunu düşünüyordum.''

  Dudaklarım hazırlıksız bir şekilde yukarı kıvrıldı. Sonra kendi kendime niye böyle bir tepki verdiğim için kızdım. Ben de aynı şekilde omuz silktim.
  Burası büyük bir başkent idi. Biz Han Nehri'ne yakın oturuyorduk. Gereksiz ayrıntılar beynime hücum ederken hala nereye gideceğimizi bilmediğimi fark ettim. Sahi, belki de EverLand güzel bir seçenek olabilirdi.
  "Hız trenlerinden korkar mısın?" dedim direkt konuya girerek.
  "Ne yani, lunaparka mı gideceğiz?" dedi suratını buruşturarak. Omzuna yumruk attım ama hissetmişe benzemiyordu. Ya da belki de sadece umursamamazlıktan gelmişti, kim bilir? 

  ''Yarım saatlik bir metro seyahatimiz olacak, umarım uykunu almışsındır.'' dedim ben de. O ise, ne yaptığını bilmiyordum. Muhtemelen yüzünü buruşturmuştur.

---

  Harika, tek kelimeyle harika. Varmamıza on dakika vardı ama ben dayanamıyordum. Henüz binmemizin üstünden beş dakika geçmemişken kafası omzuma düşmüştü. Aslında böyle şeylerden huylanırdım, kafasından tutup metronun tabanına atmamak için yumruklarımı sıkıyordum. Karşımda oturan teyze de şimdiki gençlik dermiş gibi arada bizi süzüyordu. Al birini vur ötekine, cidden.

  Sonunda devasa eğlence parkına geldiğimizde hafif bir omuz silkme ile uyuyan prensi kaldırabilmiştim. Şaşkın şaşkın etrafa bakındıktan sonra durumun farkına varıp toparlandı ve çıkış kapısına gittik. Vay canına, buraya daha önce küçükken gelmiştim ancak hatırladığımdan kesinlikle daha büyüktü. Biletlerimizi aldıktan sonra -evet, onunkini de ben ödedim- nereden başlasak diye düşünmeye başladım. Yapacak çok şey vardı, şahsen her ne kadar buraya gelmekte başta istekli olmasam da birden çocukluk damarım tutmuştu. 

  Elimdeki topla nişan almaya çalışıyordum: ''Ah bu işte hiç iyi değilim.''

Bardağı ıskalamıştım. Olamaz, bu hediye çekli olan bardaktı.

  ''Hah, bugün şanslı günümdeyim.'' dedi gülerken. O ise pamuk şeker hediyeli olana isabet ettirmeyi başarmıştı. Standın başında duran adam isteksiz bir şekilde bize hediyelerimizi verdikten sonra pamuk şeker satan standa doğru yürümeye başladık. Atıştırmalıklarımızı da bedava bir şekilde aldıktan sonra her şey yolundaydı. Ta ki: ''Şuna ne dersin?'' diye birden ikimiz de farklı tarafa yürüyünce kadar. Çarpmanın etkisiyle -savrulan taraf doğal olarak benim- geri geri gittim ve istemeden bir şeye çarptım. 

  JungKook yanıma gelip nereye çarptığıma bakarken ben de o tarafa döndüm. Sinirli bir ayı bize bakmaktaydı. Sanırım mevsim normallerinin üstünde olan sıcak havada broşür dağıtmakla görevliydi. Ve ben az önce yaklaşık beş yüz kadar broşürü yere saçmıştım.

  ''Şey, ben.. Çok özür dilerim-''

  ''Sizi serseriler.'' diye bağırdı kalın bir sesle. Sonra kızgın bir şekilde üstümüze yürümeye başladı. Biz de aklımıza gelen ilk şeyi yaptık ve topukladık. Bizi polise vermeyi dile getiren kızgın ayıdan kaçarken unuttuğum patikalara daldık ve dolayısıyla birkaç gün öncesinden kalan yağmurlu havanın etkisindeki toprağı da keşfetmiş bulunduk. Bu keşiften hiç memnun olmayan spor ayakkabılarımı görmezden geldim ve son sürat koşmaya devam ettik.

  O sırada bardak oyununu oynamadan önce oynadığım garip oyundan küçük patlayan tavşanlar kazandığım aklıma geldi. Aslında bunu yanımda koşturan velet için saklıyordum ama böyle bir olay yaşayabileceğimiz aklımın ucundan bile geçmezdi. Geriye doğru birkaç tanesini fırlattım ve adamı oyalamasına izin verdim.

  ''Biraz daha hızlı koşsana tavşan!'' diye bağırdı ben ona yetişmeye çalışırken.

Ben tavşan falan değilim diye düşündüm. Zar zor yanına geldiğim çocuğun sweatshirt'ünden tuttum ve en yakındaki çadırın içine doğru çektim. Çekmenin etkisiyle o da sersemlemiş iken ben de elimle havada uçuşan tozları uzaklaştırmaya çalışıyordum. Birden gözlerimiz karanlığa alışınca küçücük bir şey fark ettik. Büyük sorunlar çıkaracak bir şey.

  Yüzüme üflediği iğrenç nefesiyle saçlarım birden geriye doğru uçuştu.

  ''Sakın hareket etme.'' dedi JungKook arkamdan. Onun için söylemesi kolaydı tabii ki.

  Sonuçta birkaç santim ötemde duran aslan iğrenç nefesini onun suratına üflemiyordu. Gözüm kafese doğru gitti, dayanıklı olması için dua ederken yavaş yavaş geriye doğru adım attım ve o anda yerde bulunan küçük bir kabloya ayağım takıldı. Her ne kadar son anda kollarımdan yakalansam da bugün kesinlikle şanslı günümde değildim.

  ''Sanırım başımız dertte.''


Ç/N: Evet millet, size birkaç görüş bildirmem gerektiğine karar verdim. Teknik olarak bu da bi' romantizm kitabı sayılsa da emin olun onları nasıl sevgili yapacağıma bir türlü karar veremiyorum. Yardım ve görüşlerinize açık olduğumu söylemek istedim. Aklına yaratıcı bir şeyler gelen varsa yorum yapmaktan kaçınmasın. <(^-^)/

bir tutam kurabiyeWhere stories live. Discover now