En Kısa Mesafe

2.5K 204 103
                                    

   Y/N: Evet millet 50k olmuşuz! Ben de dedim ki neden -kendi standartlarıma göre- uzun bir bölüm yazmayayım! Karşınızda tam olarak 1750 kelimelik bir bölüm duruyor. Bence kendimi zorlayınca uzun bir bölüm yazabiliyormuşum, ne dersiniz? Ve şimdi umarım hala okuyorsunuzdur buraları çünkü bir uyarım var. Yani belki de uyarı verecek kadar değildir ama yine de söylemeden geçemeyeceğim. ''Bunlar şimdi sevgili mi?'' , ''Kafam karıştı ya?'' gibi bir sürü mesaj geliyordu, belki fark ediyorsunuzdur. Bölümün son kısmında bariz yakınlaşmalar var, sorularınızı yanıtlar diye umuyorum. Rahatsız olan elbet geçebilir. Yine de her şey için teşekkürler, sağlıcakla kalın!

''Bu saatte o şeyi kaldırabileceğinden emin misin? Yani, tabii karışmak gibi olmasın ama.. Öylesine sordum işte.''

  Yejun, benim iyi bir içici olduğuma inanmak istemiyor gibiydi. Kasabanın merkezine nasıl geleceğimi kara kara düşündüğüm sırada, bisikletiyle beni bırakmak gibi acayip memnun olduğum bir teklifte bulunmuştu. Eh, ben de kabul edivermiştim haliyle.

  Şu anda, bu kasabadaki en tuhaf yerlerden biri olan Leziz Yavru Ördek'teydik. Buraya ilk geldiğimde ortamın loşluğunda içeriyi pek anlayamamış olsam da şu an oldukça aydınlıktı. İçeride bizden başka kimse yoktu. Bunun iyi mi yoksa kötü bir şey mi olduğuna karar verememiştim.

  Sol tarafta kalan masalardan birine oturmuştuk. Soju sipariş verdiğimde, Yejun az önceki cümleleri sarf etmişti.

  ''Peki ya sen, okula dönmeyecek misin?'' diye soru yönelttim karşımda rahat bir şekilde oturan çocuğa. Bunu söylediğime inanamıyordum ama sanki.. Sanki onda Sung'u çağrıştıran bir şeyler vardı. Beni bu konuda suçlayamazdınız, eski arkadaşlarımı özlüyordum. 

  ''Çok gitmiştim zaten, arada böyle şeyler iyi gelir,'' dedi Yejun kendi sodasından bir yudum alırken. 

  Bitmiş şişeyi yan tarafa doğru iterken söze nereden başlayacağımı düşünüyordum. ''Bana hala kiminle kavga ettiğini söylemedin, hatırlatayım dedim.''

  Dediğim şeyi komik bulmuş gibiydi, dudaklarında gizlemeye çalıştığı gülümsemesinin kıpırdandığını hissedebiliyordum. Tanrım, bu benim için  bile çok tuhaf bir tanımlama olmuştu. Belki de sandığım kadar iyi bir içici değildim, ha? 

  ''Aynı şekilde sen de,'' dedi soda şişesinin ucuyla beni işaret ederken, ''hangi çocuğun sana bunları yaşattığını söylemedin, JungJi.''

  Doğru bir noktaya parmak basmıştı. Kafa sallayıp ona katılmakla yetindim.

  Başka bir şişe Soju almak için elimi kaldırdığım sırada Yejun seri bir hareketle öne uzanıp elimi aşağı çekti. Gözlerim şaşkınlıktan açılmış bir şekilde ona bakakaldım.

  ''Ne yapıyorsun acaba?'' dedim şaşkınlığımdan sıyrılmaya çalışırken. Hala elimi tuttuğunu da o zaman fark ettim. Bakışlarım elime kayınca yavaşça bırakıp tekrar yerine oturdu.

  ''Saatin bunun için hala erken olduğunu düşünüyorum, kusura bakma,'' dedi. Bakışlarını benden başka tarafa çevirmişti. 

  ''Hey Yejun?'' dedim ciddi olmaya çalışarak.

  Kafasını tekrar bana doğru çevirdi. Gülmemek için dudaklarımı sıkıca bastırdım. 

  ''Soğuk suya ihtiyacın olmadığına emin misin?''

  Dediklerimin tek kelimesini anlamamış gibi tek kaşını kaldırdı. ''Ee, şey, neden böyle düşündün?''

  ''Biraz..'' dedim elimle yüzünü işaret ederek, ''Sanki biraz..'' Ve sonra, ok yaydan fırladı. Gülme krizi geldiğinde bunun böyle sonlanacağını biliyordum. Ama Yejun'un kızarmış suratını görmek gerçekten de oldukça komikti.

bir tutam kurabiyeWhere stories live. Discover now