Gözetlemeyi Seven Haneul

6.6K 428 88
                                    

  Tuhaf olduğu kesindi.

  Aynen, kesinlikle bir rüyada olduğumu söyleyebilirdik.

  Ama nasıl bir rüyadan bahsediyorduk? Wonderland gibi bir yerdeydim sanırım, tek eksik olan gözlüklü bir beyaz tavşan ve Cheshire kedisiydi. Aynen filmden de hatırladığım gibi çukurun başına geldim ve aşağı baktım. Kendimi aşağı atmadan önce son bir kez sarmaşıklara ve dallara baktım. Sonrasında kendimi aşağı bıraktım.

  Düşüyordum.

  Hayır, cidden düşüyordum. Gözlerimi araladığımda kendimi tavana bakarken buldum ve yatağımda değil, yerdeydim.

  ''Ah, gerçekten düşmüşüm.'' dedim kafamı tutarak.

  ''Üstümden. Kalk.'' dedi arkamdan biri fısıltıyla ve sesinden de anlayacağım üzere dişlerini sıkarak söylemişti. Uyku sersemliğiyle doğrulmaya çalıştım ancak başarılı olamadım. Yatağa tutunduğum elim kaydı ve tamamen çuvalladım.

  ''Sersem.'' dedi kızgın ses ve beni yana doğru itti. Bu çocuk ne kadar da kaba biriydi böyle. Odamın halısında boylu boyunca yatarken gözlerimi açmaya çalışıyordum. Yere tutunup kalktım ve tamamen kendime geldiğimi fark ettim. Beni yana doğru bildiğiniz anlamda fırlatmıştı. Kendi odamda, yere doğru..

  ''Sen ne yaptığını sanıyorsun..'' diye bir çıkışım oldu ki, görmeniz lazımdı. Yani ben bile kendimden bir an için korkmuştum. Yatağıma çıkıp hiçbir şey olmamış gibi yatmaya devam eden JungKook'u kötü bir sürpriz bekliyordu. Yatmakta olduğu yastığı başının altından çektim ve vurmaya başladım. Çoğunlukla kafasını hedef alıyordum.

  ''Ne cüretle..'' dedim vurmaya devam ederken.

  Yastığı tuttu ve uzanıp küçük yastığımı eliyle kavradı: ''Hatırlatırım ki sen de beni aşağı attın.''

  Bu nasıl bir kişilikti böyle. Tam anlamıyla canımızı dişimize takıp yastık savaşında birbirimizi yenmeye çalışıyorduk. Çabuk sinirlenen biri olduğumu söylemiş miydim?

  ''Sen kim olduğunu sanıyorsun seni küçük-''

  İkimiz de kapıdan gelen sese başımızı çevirip baktık. 

  Yine. Amcam. 

  ''Sizin böyle eğlendiğinizi görmek güzel,'' Arkasını dönüp merdivenlerden inmek üzere adım atmaya başladı. ''Ama kahvaltı yapmalıyız.''

  Geçen sefer de böyle bir şey söylemişti sanırım. Ah, her neyse. bu bana yapışan bir illet gibi bir şeydi. 


---


  Kahvaltıda bu sefer sorun çıkmadığı için şanslıydım. Bugün arkadaşımla buluşmaya gidecektim. Aynı lisede okumadığımız için çok sık buluşamazdık ama onu ilkokuldan beri tanırdım. Sorun çıkmayacağı kesindi.

  Bulaşıkları topladıktan sonra amcama kısa bir açıklama yaparak evi olabildiğince hızlı bir şekilde terk ettim. Sonuçta dün dediklerini yapmıştım, bana karışmaya bugün hakkız olamazdı. 

  Onun part-time çalıştığı kafeye doğru giderken camdan şöyle bir içeriye göz atayım dedim ve Haneul'u görmeye çalıştım. Çok iyi bir kızdı ama o yanındaki de kimdi öyle? Amanın, bir yabancı mıydı? 

  Güzel kızdı, orası kesin. Koyu renkli saçları uzundu ve renkli gözleriyle çok güzel bir uyum içindeydi. Ah, ben neden böyle şanslı değildim ki? Acaba yanlarına gitse miydim?

  ''Merhaba, ben Haneul'un arkadaşı. Sabahtan beri sizi gözetliyorum ve çok güzelsiniz. Korece biliyor musunuz?''

  Kafamı sağa sola salladım. Bu korkunç olurdu. ancak zaten ben bunları düşünürken kız yerinden kalkmış ve kapıya yönelmişti, hemen arkamı dönüp yolda yürüyen bir yabancıymış gibi davrandım. Sahi, kimdi acaba?

  Sonunda içeri girdiğimde Haneul kafasını kaldırdı ve parlak bir şekilde gülümseyip seslendi. ''Vay, sen buralara gelir miydin,'' Gözlerimi devirdim. ''Hadi ama JiJi, sana bir içecek ısmarlayayım.''

  Kafamı olur anlamında salladım ve muhabbete daldık. ''Peki seninle konuşan kız kimdi?'' Daha fazla dayanamamıştım, ben meraklı bir insandım sonuçta.

  ''Ah, o mu?''

  Kaşlarımı kaldırdım.

  ''Buraya yeni gelmiş bir kız, aynı sınıftayız. Biraz sorunlu bir dönemden geçiyor sanırım.'' dedi bardağı ovalarken. Homurdandım, bazı insanlar şanslıydı. Ben de bu yaşımda yurt dışına okumak için gitmek isterdim.

  ''Seni onunla tanıştırmayı çok isterim.''

  Evet anlamında kafa salladım, yeni insanlarla tanışmaktan zarar gelmezdi. 

  Bardağı tezgaha bırakıp bana doğru eğildi. ''Bil bakalım kiminle sorunu var,'' Sonra tekrar doğruldu ve içeceğimi hazırlamaya başladı. ''Aslında bir değil, iki diyelim.''

  Oh, kimler olduğunu çok iyi biliyordum. İlkokuldayken acayip yakın olan arkadaşlar malesef üzücü -gerçekten, oldukça üzücü- bir olay nedeniyle birbirlerine düşman haline gelmişlerdi. Az önceki kıza şimdi acımıştım. Sanırım güzel olunca başına böyle şeyler geliyordu.

  ''Hey, JiJi. Ona yardım etmek istiyorum.'' dedi Haneul ciddileşen ses tonuyla. Benim de dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Belki, neden olmasın? Ben de bir şeyler yapabilirdim. Gerçi, benim de başımda bir illet vardı. Hay aksi şeytan, o ortaya çıktığından beri her şey üstüme gelmeye başlamış gibi hissediyordum.

  ''Belki ben de bir şeyler yaparım, ama şu an olmaz.'' dedim içeceğimden kocaman bir yudum alırken. 

  Omuzlarını silker gibi bir hareket yaptı. 

  ''Sana gelirsek.'' dedi birden.

  ''Lunaparktaki yakışıklı çocuk kim?''

  Harika, bizi görmüştü.


  Ç/N: Millet! Hikayede geçen Haneul, gizemli yabancı kız ve kıza bela olan iki çocuk hakkında daha çok bilgi için diğer kitabım olan Orada Bir Seoul Var Uzakta'ya bakmanız yeterli. Kim bilir, belki de iki hikayemdeki  karakterler beklediğinizden daha çok iç içe olur. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere!

bir tutam kurabiyeWhere stories live. Discover now