on yedi, gittiğinde

1.7K 114 15
                                    


salı
22.36


bazı akşamlarda duygular katlanılmaz bir hâl alıyordu, dayanamıyordum.

baş ağrısına katlanamıyordum. alnıma vurdum, saçlarımı çekiştirdim ama başımın ağrısı durmadı. telefonumu aldım elime, üç cevapsız çağrı olduğunu görünce derin bir nefes aldım. ne yaparsam yapayım aramaya devam ediyordu.

sabah kim aradıysa cevap vermemiştim ama baran hâlâ bana ulaşmaya çalışıyordu. attığı mesajlardan kampüste olduğunu görmüştüm; benimle vedalaşmak istiyordu.

ama ben istemiyordum, baran'ı ya da onunla ilgili herhangi bir şeyi. kafamı duvara vurup bayılmak bile daha cazip geliyordu. son birkaç gündür olduğu gibi ağlamak istedim. bu durumdan nefret ediyordum.

sormuştum ona, senin için kimim diye. cevap vermemişti. cevabını bildiğim bir soruyu sorduğum için kızmıştı bana aslında. burnumu çektim.

baran'ın yeniden aradığını görünce telefonu açtım. bir şey demeden konuşmasını bekledim. "neden açmıyorsun, sabahtan beri arıyorum amına koyayım."

sesini duymaya katlanamıyordum.

"açasım gelmedi." dedim kısaca. kimseye açıklama yapmak zorunda değildim.

nefes aldığını duydum. "ege." dedikten sonra duraksadı. yüz ifadesini hayal etmeye çalıştım. "neden iki gündür seni göremiyorum?" yeniden soru sormasıyla gerildiğimi hissettim.

bu hareketleri beni geriyordu. bir gün merak edip arıyordu, daha sonra günlerce arayıp sormuyordu. hatta karşılaştığımızda yanımdan geçip gidiyordu. bazen hakediyor muyum diye düşünmüyor değildim.

bir iki yıl öncesiydi yalnızca. baran görüşmek isterdi, ben istemezdim. tanırdık birbirimizi, en zayıf noktalarımızı bilsek de bilmiyor gibi yapardık. ben ne zaman üzülsem yanımda olurdu, sarıp sarmalardı beni. ben ise öyle biri olmamıştım.

"görmek istiyor musun ki?" diye saçma bir soru sordum. onunla daha fazla konuşmaya katlanamayacak gibi hissediyordum.

güldüğünü duydum. "bazen benimle dalga geçtiğini düşünüyorum. ben sana hiçbir şey yapmadım." dayanamayıp ben de güldüm, sinirlenmiştim.

"hiçbir şey yapmadın öyle mi?" alnımı kaşıdım. saçlarımı yolmak istiyordum.

"ne yaptım amına koyayım? söyle de bileyim." sesi benden farklı değildi.

"ya sen..." derin bir nefes aldım. "o kağıdı okudun mu okumadın mı?"

biraz durduktan sonra "hangi kağıdı?" dedi.

yutkundum. "cüzdanımdaki kağıdı baran. okudun. farklı hisseden tek kişi ben olamam, değil mi?"

bir süre cevap vermeyince telefonu mu kapattı diye kontrol ettim. cümlelerimi tartıyor olmalıydı. en azından biraz düşünsün istedim.

"ne yazdığını hatırlıyor musun?" sorusu o kadar saçma gelmişti ki kahkaha attım.

gözlerim dolmuştu. "ben yazdım, tabii ki de hatırlıyorum." gözlerimi sildim.

"hatırlamadığını düşünmüştüm..." dediğinde elimde olmadan sesimi yükselttim.

"nasıl hatırlamıyor olabilirim? sen ne çeşit bir geri zekalısın? artık katlanamıyorum, sesini duymak bile istemiyorum, seni görmek istemiyorum. benden ne istiyorsun, allah kahretmesin..." gözlerim yanmaya başlayınca gözlerimi ovuşturdum. "ben sana ne yaptım ya?"

benim aksime kısık bir sesle "hiç" dedi. "hiçbir şey yapmadın."

burnumu çekip etrafta peçete aramaya başladım. "o zaman beni arayıp durma, benimle uğraşma. uzak dur benden. neden tam gidecekken böyle ilgili davrandığını anlayamıyorum." burnumu sildim seslice.

"ağlıyor musun?" dediğinde onu reddettim. inanmadı bana. "ağlaman için aramadım. sadece... seni öylece bırakıp gidemediğimi bilmeni istiyordum. ama bu daha kırıcı olamazdı sanırım."

göremeyeceğini bildiğim halde kafamı iki yana salladım. "baran," dedim.

"önemli değil ege." önemli olduğunu biliyordum ve birden fazla üstüne gitmiştim.

"öyle demek istemedim." birkaç saniye kadar konuşmayınca kapatmasın diye tekrar ettim kendimi. "gitmeni istemiyorum."

güldüğünü işittim, o gülerken ağlıyor olmak kalbimi ağrıttı. "arama, konuşma, uğraşma, gelme, gitme... iyiymiş ya. ya, amına koyayım, biz senin yüzünden bu haldeyiz. ben masumum demiyorum ama sen en başında torbacılık yapacağına annenle konuşsaydın bunlar olmayacaktı bu bir. ben sana kapımı her açtığımda senin saçma sapan hareketlerin yüzünden kavga ettik biz, ben buna rağmen sana hiçbir zaman o kapıyı kapatmadım. ama sen nankörlük yapıp sanki her şey benim istediğim gibi oluyormuş gibi davranıyorsun ya ben de katlanamıyorum bu da iki. ayrıca ege benim abim öldü, tamam bilmiyordun bir süre yanımda olamadın..." uzun bir soluk aldıktan sonra konuşmaya devam etti:

"ben okulu dondurdum, hatta izmir'e döneceğim. çünkü annem ölecek, ikimiz de biliyoruz bunu o zaman bile ne kadar kötü olduğunu gördük zaman bile iyileştiremezdi onu bunu da biliyorduk, ama sen yine de benim yanımda değilsin ya yazıklar olsun sana. o anahtarı doğalgaz kutusunun içine koyduğum güne de yazıklar olsun, sana yatağımı verip kendim koltukta yattığım güne de yazıklar olsun." duyduklarıma inanamadım, ağlamaktan nefes alamaz hale geldim. hiçbir şey demedi. ben de diyemedim. sessiz kaldık.

"sen kalırsın ege ama ben giderim, zaten hep ben gittim değil mi? ama sen yine de kendine iyi bak olur mu? senin gibi kalpsiz olmak bana göre değil çünkü." ve ardından telefonu kapattı. yapayalnız kalmıştık.

o gece ağlamamı durdurumadım, baran da bir daha aramadı.

dayanılmaz güzelliğin Où les histoires vivent. Découvrez maintenant