yirmi dokuz, kısa mesafe

1.2K 92 7
                                    

,

cumartesi
19.03

"ege sen ne içersin?" diye sordu baran'ın teyzesi. gülümseyerek "hiçbir şey içmeyeceğim." dedim.

baranlara geleli birkaç gün olmuştu. baran'la birlikte uyuduğumuz geceden sonra birbirimize olan tavırlarımız değişmişti sanki, daha ılımlı yaklaşır olmuştuk birbirimize. bunun dönemlik olduğunu biliyordum.

baran tam karşımda oturup tabağındaki yemeklerle oyalanırken, yemek yerine çatalıyla yerlerini değiştiriyordu, ben onun hakkında düşünüyordum. onun ise derdi bambaşkaydı. biz artık acımızı yarıştıramazdık. bu yarışın iki kaybedeni vardı. derin bir nefes aldım.

insanlar yavaş yavaş evlerine dağılmaya başlamıştı. gerçekten de aydın amca'nın dediği gibi olacaktı ve herkes gidince asıl yangın başlayacaktı. baran'ın içten içe insanlardan sıkıldığının farkındaydım. bazen benim bile gidesim geliyordu ama o gitmemi istemiyordu.

geceleri ben uyuyorum sanıyor, yataktan elini sarkıtıp elimi tutmaya çalışıyordu. su içme bahanesiyle kalktıktan sonra yanı başıma çömelip saçlarıma dokunmak için elini uzatıyordu. fark etmiyorum sanıyordu ama gözlerimi küçücük aralayıp görüyordum onu.

baran'ın yalnız kalmaktan korktuğunu ilk defa görüyordum, yanında tanıdığı biri olsun istiyordu. gitmem gerektiğini söylediğimde üzüldüğünü söylemişti. oysa o beni uzun süredir yanında istemiyordu.

kafasını kaldırıp bana baktı bir anda. normalde olsa gözlerimi kaçırırdım ama bunu istemedim. bir süre birbirimize baktık. kalbim hızlanır gibi olduğunda bile gözlerimi üzerinden çekmedim. derin bir nefes daha aldım.

kafamı eğip birkaç tavuk parçasını kendi tabağımdan alıp onun önüne bıraktım. o bana bir süre bakmaya devam etti ama ben yemeğim bitinceye kadar kafamı hiç kaldırmadım.

herkes yemeğini bitirip masadan kalkmaya başladığında ben herhangi bir komut almayı bekliyordum.

baran bana baktıktan sonra ayakta olan babasına döndü. kısık bir sesle "ege'ye masadan kalkabileceğini söyle." dediğinde onu kolaylıkla duymuştum. aydın amca dediğini yapınca teşekkür edip masadan kalktım.

bu çocukluktan kalma bir alışkanlıktı. annem veya babam yemek bitti demeden masadan kalkarsam ya bir öğün yemek yiyememe cezası alıyordum ya da haftalık harçlığımı alamıyordum. çocukluğumda fiziksel şiddet ne bilmezdim fakat psikolojik şiddeti epey iyi öğrenmiştim.

ellerimi yıkadıktan sonra oyalanmadan baran'ın odasına geçtim. eşyalarımı toplamam gerekiyordu. otobüsün saatine daha vardı ama eşyalarımı toplayıp rahatça oturmak istiyordum. arkamdan baran geldi.

"erken mi çıkacaksın?" dedikten sonra yatağına oturup beni izlemeye başladı.

ona bakmıyordum ama kafamı iki yana salladım. "yok. eşyalarımı topluyorum sadece." diyerek açıkladım kendimi.

göz ucuyla ona baktığımda ayağıyla halıdaki desenlerin üstünden geçtiğini gördüm. kafasını kaldırıp bana bakmasını bekledim ama bakmadı.

"baran," dediğimde aniden bana döndü. ne düşünüyorsa epey derinlere dalmıştı. tam kendimi konuşmaya hazırlamışken telefonum çalmaya başlayınca çalışma masasının üstündeki telefonuma yöneldim. babamın aradığını görünce meşgule atamamıştım. baran da kimin aradığını öğrenmek ister gibi yüzüme bakmaya başlamıştı.

dayanılmaz güzelliğin Where stories live. Discover now