Kolye-Bölüm 16

11 4 3
                                    

Sarayda çalışmaya başlayalı tam tamına dört gün olmuştu. Buraya geleli de tam iki hafta olmuştu. Koskoca iki hafta ve hala beni buraya hapis eden cadıdan bir iz yoktu.

Aslında git gide de buraya alışmaya başlamıştım. El mecbur alışmamak elde değildi ki? Sonuçta burada hayatta kalabilmek için buraya uyum sağlamak zorundaydım.

Acaba beni merak etmişler midir?

Umarım bana bir şey oldu diye meraklanıp da hastalanan olmamıştır. Hepsini o kadar çok özlemiştim ki...

Tam iki haftadır hiç birinin ne sesini duymuş ne de yüzünü görmüştüm. Gerçi Uriya annenin dedikleri gibiyse benim dünyamda zaman geçmiyordu ki inanın bana bunun olmasını diliyordum. Yoksa oradaki herkes şimdiye kriz geçirmiştir.

Sarayda kısmen işlere alışmıştım. Zaten saraydaki tek görevim Kral'ın özel hizmetlisi olmamdı ya!

Bu dört günde önce Buzdan Kral'ı uyandırıyor, uyandığından emin olduktan sonra kahvaltısını getirip masasına diziyordum. Ayrı yeten çay saatlerinde ona çayını servis ediyor ve isteklerini karşılıyordum. Kısaca dört günde hayatım bir rutin haline girmişti.

Bir de, git gide Buzdan Kral'a alışıyor gibiydim. Bazen bambaşka biri olup beni korkuturken bazen de sevgi yoksunu mızır bir çocuktan farksız oluyordu. Kişilik bozukluğu kesinlikle tedavi edilmeliydi.

Bu arada bu dört günde ne saraya gelirken ne de eve giderken Bay Konuşmayan'ı hiç görmemiştim. Kkum.

Yani merak etmiyor da değildim, ne alakaysa?

"Elya! Buraya gel!"

Al işte yine başlıyoruz diyen iç sesime sıkıntılı bir nefes gönderdim.

"Buyurun efendim"

"Kuşağımı bağla!"diyen emir veren sesiyle bir ona bir de askılığın üzerinde asılı kuşağa baktım. Hayatımda hiç kuşak bağlamayan biri olduğumu söylememe gerek var mıydı?

Düşünceli bakışlarımla kuşağı uzanıp aldım. Elimde sıkı sıkı tuttuğum kuşakla önünde durduğumda bana beklenti dolu bakışlar atmıştı. Ama ben hala öylece duruyordum. Dudağımı dişlemeye başladığımda sıkıntılı bir nefes verdi.

"Sana söylenenleri hiç dikkate almıyorsun Elya?"dediğinde yaptığım şeyin farkına vararak dudağımı dişlemeyi bırakıp yutkundum.

"Hadi bağla şunu!" dediğinde bıkkın bir nefes verdiğinde ona mahcupça bakışlar atarak "Ben-ben özür dilerim ama nasıl bağlayacağımı bilmiyorum"dememle bakışlarımı yere indirmiştim. Kesin kızacak ve beni azarlayacaktı.

"Bilmediğini biliyordum" dediğinde bakışlarımı gözlerine çıkardığımda hafifçe sırıtıyordu! Aaa manyak! Gözlerimi kırpıştırdığımda konuşmaya başladı.

"Bunu öğretmek de bana kaldı ya!"dediğinde devam etti.

"Şimdi, kuşağı şöyle tutup belimden geçirmen gerekiyor böyle, sıkı tut!" diyerek kuşağı tuttuğum sağ bileğimi tutmuş ve beni kendine çekerek aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapattı. Yine çok yakınındaydım. Burası sıcak mı oldu ne?

Elimdeki kuşağın bir ucunu tutup belinden geçirip kendi etrafında dönerek kuşağın beline oturmasını sağladı. Son olarak diğer bileğimi kavrayarak "Bunu buradan birleştirmen gerekiyor" dediğinde yutkunmuş ve "Tamam" demiştim.

Şu anki yakınlığımız çok fazlaydı. Yanaklarımın hafifçe kızardığına yemine edebilirdim. Zaten gergindim de. Aramızdaki boy farkı daha net ortaya çıkmıştı.

Kraliçe'nin KalbiTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang