Gerçekler-Bölüm 18

19 3 8
                                    

Hızlı ve yorucu geçen bir haftanın daha ardından sabah yatağımdan kalkmakta zorlanıyordum. Bu arada buraya hapsolalı ne kadar olmuştu?

Çünkü ben bir süre sonra saymayı bırakmıştım da...

Aslında yatacak vakti bile zar zor bulduğumdan saymayı düşünecek vakit bulamıyordum. İyi de olmuyor değildi. Çünkü eve Okta dedenin yanında çalıştığım günler dışında gece karanlıkta geliyordum.

Eve gelir gelmez de yemek yiyip, biraz Uriya anne ve Haya ile sohbete ediyor ve sonrada odama gidip kendimi yer yatağıma, uykunun kollarına atıyordum.

Hem sarayda hem de Okta dedenin yanında çalışmak beni biraz yoruyordu. Aslında Okta dede değil de canıma okuyanın kim olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Bu geçtiğimiz hafta yine canıma okumuştu hastalıklı!

"Elyo! Boroyo gol!"

"Elyo acoktom soyle yomoğomo gotorsonler!"

"Elyo omozlorom ağroyor omozloromo ov!"

"Elyo yomoğini yo!"

"Çoy ostoyorum, got gotor!"

"ELYO! Yonomdon oyrolmo!"

"ELYO! BONO DONLOMOYOR MUSUN!"

Hatırlatın da geri döndüğümde Elya ismimi kimlikten sildireyim. Elya ismi dışında her isme açığım artık. Bu adam beni ismimden soğuttu resmen!

Neyse ki dün ve ertesi gün Okta dedenin yanındaydım da biraz dinlenmiştim onsuz. Onsuz iki gün geçirmek bana iyi gelmişti.

Bu arada Bay Konuşmayan, yani KKum ile birkaç defa nehrin orada karşılaşmıştık. Bu karşılaşma geçen cumartesi günü çaylar için yalnız başıma bitki toplamaya gittiğimde nehrin orada karşılaşmıştık yine.

Tahmin edersiniz ki yine konuşmamıştı. Sadece ben konuşarak yine ona onu görmediğim günlerde neler yaptığımı, neler yapmadığımı ona anlatmıştım.

O ise sessizce durup pür dikkat beni dinliyordu. Tabi arada kısılan gözlerinden güldüğünü anlıyordum. En azından tepki veriyordu. Gülmek de bir adımdı değil mi?

Onu haftada birkaç defa görmeme rağmen ona alışmıştım. Sanki onu hem çok yakından tanıyor, hem de onu hiç tanımıyor gibiydim. Belki de onu rüyalarımda gördüğüm için tanıyormuşum hissine kapılıyordum, kim bilir?

Yataktan hiç istemesem de kalktım ve elbisemi giyindim. Günlük sabah rutinlerimi yapıp odamdan dışarıya çıktım. Haya ile bugün erken kalkıp kahvaltıyı hazırlayacaktık ve öylede yaptık.

Uriya anne bu yaptığımız küçük jestle çok sevinmişti. Onu gülerken görmek bizi de mutlu ediyordu. Kahvaltımızı yaparken Uriya anne bugün saraya benimle birlikte geleceğini ve Başkan Min'in bir türlü geçiremediği soğuk algınlığını kontrol edeceğini söylemişti.

Haya ile masada birbirimize bakışıp ve gülüşerek ettiğimiz kahvaltı sonunda Uriya anne eline bir sopa almış ve bizi bahçede kovalamıştı o da ayrı tabii..

Anacım, adam aşkından iyileşemiyor dedik başka kötü bir şey demedik ki almışsın eline sopayı bizi kovalıyorsun!

Atraksiyonlu fakat kazasız belasız çıktığımız kaçışmamızdan sonra hemen toparlanıp saray yoluna düştük. Haya'yı Okta dedenin dükkanına bıraktıktan sonra saraya doğru ilerlerken Uriya anneyle arada Pazar tezgahlarına da bakınmayı ihmal etmedik.

İlerleyerek saraya gittiğimizde askerlerin bize kapıyı açmasıyla saraya girdik. İçeriye adımlamıştık ki ortalıkta bir koşuşturma olduğunu fark ettik.

Kraliçe'nin KalbiWhere stories live. Discover now