14.BÖLÜM

24.9K 1.1K 230
                                    

KİTABIMI BEĞENMENİZ
DİLEĞİYLE,
İYİ OKUMALAR DİLERİM❤️

yillmazey hesabımı takip etmeyi unutmayın

☀️

Uykunun derinliklerinde yüzüyordum.
Bu acımasız hayat çulsuz bedenimi çok yormuştu. Bedenimle bir olan ruhum da çok yorulmuştu. Hani derler ya, ben senin ruhundaki acıları görüyorum diye hiç anlamazdım nasıl gördüğünü. Beden benim, bedenim ruh benim,ruhum nasıl görür? Ben çabalarım görmesinler diye nasıl görür?
İşte şimdi anlıyorum, ruh bedene bağlıdır arada görünmez bir bağ vardır sadece seni anlayan, seninle aynı ateşte kavrulan biri görebilir. Senin bedenin hangi ateşler içinde yanıyorsa, ruhun da o ateşte yanar sen dışardan belli etmezsin yandığını, kimse anlamaz dersin doğrudur; seni anlayamayan yandığını göremez, ama anlayan, seninle aynı ateşte kavrulan o kişi seni çok iyi anlar.
Beni kimse anlamamıştı içimdeki acıları hiçbir kul görmedi, hissetmedi zaten bende kimseye anlatmadım.

Kulağımı boğuk sesler geldiğinde kaşlarımı hafiften çattım. Boğuk ses giderek netleşiyor uyuduğum uykumdan bedenimi uyandırıyordu.
Kaşlarım çatık bir şekilde gözlerimi araladım kulaklarımı acı bir ağlayış sesi tırnaklıyordu.
Netleşen sesi ayrıt edebildiğimde yattığım yerden doğrularak bedenimi arkaya doğru çevirdim. Behram gözlerinden akan yaşlarla çığlık atarak ağlıyordu. Kardeşimin acı içinde ağlaması beni uyku mahrumundan çıkartarak odağına aldı. Ağlayan kardeşimi kollarımın arasına alarak pış pışlayarak salladım, kulağına şarkılar, ninniler söyledim ama nafileydi bir türlü ağlamasını kesmemiştim aksine daha fazla ağlamaya başlamıştı.
Ayağa kalkarak odanın içinde gezinerek kardeşimin sırtını okşadım ama susmuyordu bir sıkıntısı vardı dile getiremiyordu. Yatağa geri oturarak Behhram'ın kafasını omzumdan kaldırarak yüzüne baktım baş parmağımı akan damlaların üzerinde gezdirdim. Gözlerim yaşlardan gözlerine çıktığında yürüğimde bir burukluk peydah oldu.

"Canım, niye ağlıyorsun?" dedim gözlerimi, Behram'ın yeşillerinden ayırmadan.

Behram, sözlerimi anlamış gibi ağlamasını arttırdı.

Ne yapacağımı bilemeyecek alt dudağımı ısırdım belki altına yapmış ondan ağlıyor umuduyla yüzümü poposuna yaklaştırdım kokladım, gayettte temiz kokuyordu. Neden ağlıyordu o zaman?
Yüzümü geriye çekip yaşlarla dolu gözlerinin içine baktım.

"Behram, ablam neyin var senin?" dedim kendi kendime mırıldanarak.

Behram'ın beyaz yüzü ağlamaktan kırmızılaşmıştı. Yüzümü sıkıntıyla buruşturduğumda kendimi çok çaresiz hissediyordum.
Behram'ı kucağımda sallamaya devam ederken duyduğum sesle yavaş yavaş sallamayı bıraktım kaşlarımı çatarak duyduğum sesten emin olmaya çalıştım.
Aynı sesi tekrardan duyduğumda boğazıma sayısız yumru oturdu. Kalbime bağlı damarlar acıyla sızlayı verdi.
Kucağımdaki küçücük bedenin karnından sesler çıkıyordu.
Kardeşimin açlıktan karnı gurulduyordu.
Benim kardeşim saatlerdir açlıktan ağlıyordu ve ben bunu kardeşimin karnı guruldadığında fark etmiştim.
Tuttuğum nefesimi seslice dışarıya bırakı verdim içime temiz bir nefes çekmek istedim ama çekemedim boğazıma dizilen yumrular engel oldu.
Behram'ın karnından çıkan sesle gözlerim acıyla sızladı. 
Behram'ı kucağımdan indirmeden göğsüme bastırdım.

"Behram," dedim kısıkça.

Behram, küçük kollarını ileri geri atarak açlıktan ağlamaya devam ediyordu.
Dilimle ıslattığım dudaklarımı Behram'ın az olan saçlarına bastırdım.
Behram'ın ağlamaları giderek şiddetli bir hal aldığında ne yapacağımı bilemeyecek çaresizce susturmaya çalışıyordum ama nafileydi ağlaması arttıkça artıyordu.
Kısa bir süre düşündüm napıcam diye beynim donup kalmıştı napıcağımı hiç bilmiyordum ki beyninde yankılanan Halime teyze'nin ismiyle derdimin dermanını bulu vermiştim.
Kucağımdaki Behram'ı yatağa canını acıtmamaya dikkat ederek bıraktım, ayağa kalktım. Behram'ı ağlarken bırakmak istemiyordum içim el vermiyordu ama yapmak zorundaydım, kardeşim için kardeşimi bırakmak zorundaydım. Kapıya doğru ilerlerken bir an olsun yüzümü Behram'ın olduğu taraftan çevirmiyordum. Ayaklarım kalmak için dirensede gitmek zorundayım, kardeşim için.
Son kez Behram'a baktım ve odanın kapısını açarak çıktım.
Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım bir an önce Behram'ın yanına geri dönmek istiyordum, kardeşimi göğsüme bastırmak istiyordum. Kardeşimi ağlarken görmek... İçimi pare pare ediyordu.
Acıyla kasılan ciğerimle merdivenlerden hızla inecektim ki aniden yüz yüze, göz göze geldiğim kişiyle yerimde mıhlandım. Yeşil gözlerim, kara gözlerin içine değdiğinde nefesimi tutmuştum.
Ritimli bir şekilde atan kalbim ritmini bozarak hızlı atmaya başladı.
Karşımda tüm heybetiyle duran, gözlerini gözlerime hapis eden bir ağa vardı. Awir Hazar Zemheroğlu, Awir ağa.
Ne ara tuttuğum nefesimi burnumdan yavaşça dışarı verdim. Titreyen parmaklarımı avucumun içine kapatarak sıktım, yüzümde tek mimik oynamıyordu ama avcuma kapattığım parmaklarım korkudan titriyordu.
Awir ağa, bir saniye olsun gözlerini gözlerimden çekmiyor durduğu yerden yeşil gözlerime bakmaya devam ediyordu. Hafif bir rüzgar bedenimize çarpıyor, saçlarımızı az bir şey uçuruyor duruyordu.
Hafif esen rüzgar gibi hızla gitmek istiyordum ama gidemiyordum içimdeki korku buna engel oluyordu.
Kara gözleri gözlerimden koparak yüzümün her bir detayında gezinmeye başladı. Her bir yüz ayrıntımı dikkatle izleyip gözlerini gözlerime çeviriyordu.
Awir ağa, bir adım öne doğru atarak burunlarımızın uçlarının birbirine temas ettirdi. Kara gözlerini daha da yakından gördüğümde yumruk yaptığım ellerim kendi kendiliğine çözüldü, sıkı sıkıya kapalı dudaklarım hafiften aralandı, kalbim etten duvara atışlarını daha sert vurdu. Dudaklarının arasından verdiği kısık nefesler yüzüme çarptığında gözlerimi üst üstte kırpıştırdım.
Awir ağa uzun boyunun verdiği heybetiyle bana üstten üstten bakarken, ben kafamı yukarıya kaldırarak gözlerinin içine bakıyordum.
Ben gözlerimi kırpıştırarak bakıyordum kara gözlere, kara gözlerse bir saniye bile kırpmadan bakıyordu gözlerime.
İkimiz de ne konuşuyor ne de kıpırdıyorduk olduğumuz yerde durmuş birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk.

Aşk-ı MardinWhere stories live. Discover now