~ Ölüm Kokan Nefes ~

69 9 15
                                    

Günün hangi saatinde, yılın hangi gününde olduklarını bilmediğim okurlara buradan selamlar! 

Sevgilerle... Keyifli okumalar!📚

●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●

İnsanın istekleri, ve istekleri doğrultusunda yaptığı hareketler hayatını oluşturuyordu.

Aslında hayat, asla geri sarılamayan bir saatti ve bir dakika önce yapmış olduğumuz bir hareketten çok pişman olsak bile, bir dakika sonrası için artık çok geçti.

Yaptığımız bir hareketle, söylediğimiz bir sözle, attığımız bir bakışla tüm hayatımız değişebilirdi. Ve bunun bir geri dönüşü de kolay kolay olmazdı.

Fakat kesinlikle, az önce yaptığım şey için pişman falan değildim.

Kaçıyordum...

Üzerimde, az önce düğünden kaçtığım için beyaz bir gelinlik vardı, ve koşarken üstüne basıp takılmamak için eteklerini sıkıca tutmuştum. 

Saat akşamın sekiziydi. 

Üzerimdeki gelinliğin etekleri, karanlık ormandaki sık ağaçların dallarına takılıyor, hafif nemli olan toprak, bembeyaz olan kumaşını kirletiyordu. Dallar, açık kollarımı çizmiş, ve hafif esen rüzgardan dolayı gözlerim yaşarmıştı.

Tepede, oldukça parlak bir şekilde duran ay sebebiyle, ormanın içi aydınlıktı. 

Hangi akıllının, ormanın içine düğün salonu yaptırdığı hakkında konuşmayacaktım çünkü, ormanın içinde düğün salonu olması çok işime yaramıştı. Eğer orman olmasaydı, şimdiye kadar yakalanmıştım.

Bir kaç ay önceye kadar, mafya denen belalı kişilerin yakışıklı, çekici, sempatik, kısacası âşık olunası tipler olduğunu düşünürdüm. Tabii, filmler ve kitaplar bu düşüncemde büyük bir etkendi. Tâ ki göbekli, bodur, pislik ve zorba bir mafya ile karşılaşana dek. Benden yaşça büyük olmasına rağmen her fırsatta beni taciz etmeye kalkışması yetmiyormuş gibi, bu sabah kafama aldığım bir darbe sonucu bayılıp ayılmamla kendimi onunla beraber bir düğün salonunda bulmuştum.

 Üstüme, benim zevklerime uygun olmasada güzel bir gelinlik giydirilmiş, saçlarım özenle yapılmıştı. Bunları ben baygınken nasıl yapmışlardı bilmiyordum fakat bilmemede gerek yoktu. Sonuç olarak nasıl yaptığımı anlamadan, o aptal salondan kaçmıştım. Şans ilk defa yüzüme gülmüş olmalıydı ki, düğün salonu ormanın tam içindeydi.

Nefes nefese, olabildiğince hızlı bir şekilde koşarken, bir yandan da, tedirginlikle arkamdan gelen varmı diye kontrol ettim.

Eğer hayatımın zehir olmasını istemiyorsam, yakalanmamak zorundaydım.

Erkeklerden nefret ediyordum!

"Dur!" Diye arkamdan bağıran bir adamla, ağzımdan ufak bir küfür çıktı. Telaştan ufakça sendelediğimde, az öncekine nazaran koca bir küfür savurdum.

Bu gün değil fakat bir gün, o Thomas denilen zorba mafyaya haddini bildirecektim. En azından çok denediğim, fakat bir türlü başaramadığım polisi arama işini başaracaktım.

 Hızla doğrulup, kalan son gücümle koşmaya devam ettim. 

Öyle ki ciğerlerime nefes bile çekemez olmuştum.

Ne kadar süre koştuğumu bilmiyordum fakat, arkamdan koşanları atlattığıma emin olduğum halde durmamıştım. Fakat bir anda karşıma çıkan, elinde bir sepet dolusu çiçek bulunan yaşlı kadına çarpmamla,  yaşlı kadının elindeki çiçek sepeti yere saçıldığında, eteğime takılıp yere düştüm ve sırtımda hissettiğim acı ile inledim. 

~EJDERİN KALBİ~Where stories live. Discover now