~Başka Bir Evren~

65 6 20
                                    

 (Aslında bu bölümü geçen bölüme verdiğim oy ve yorum sınırı tamamlanmadan yayınlamayacaktım fakat wattpad sağolsun bölümü kaydetmiyor. Bu sebeple bölümün silinmemesi için bir tek yayınlamak kalıyor geriye. Neyse nasip böyleymiş. 💙)

Bu bölümü, geçen bölüme ilk oy veren @blablakolimik adlı okuyucuya ithaf ediyorum. Umarım bundan sonra, hayatında önüne çıkan tüm engelleri amacına basamak yaparsın.💞

Bir sonraki bölümü ise, bu bölüme en çok yorum yapan okuyucuya ithaf edeceğim. 💭 💞

Sevgilerle... Keyifli okumalar!📚

●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●

Noktalama işaretlerinden en sevmediğim işaret soru işaretiydi çünkü, soru işareti demek belirsizlik demekti ve belirsizlik her zaman canımı sıkan bir şeydi.

Fakat şuanda kafamda o kadar çok soru işareti vardı ki, saymakla bitiremezdim. Ki şu anda saymak doğru bir eylem miydi bilemiyordum.

Boğazımda, şah damarımı kesmek için hazır duran bir  hançerin olup olmadığını bilmek istiyordum. Çünkü kafamdaki en büyük soru işareti, Thomas'ın adamlarından kaçmak için girdiğim ormanın içinde iken, bir anda kendimi nasıl, boğazıma hançer yaslayan bir adamın karşısında bulduğumdu. 

Böyle bir şey mümkün olamazdı. Thomas'ın adamlarından kaçarken kafamı bir yere çarpmış ve bayılmış olmalıydım. 

Muhtemelen kabus görüyordum. 

Öyle ise boğazımdaki hançerin soğuk metalini, atan şah damarımın üzerinde tüm gerçekliği ile hissetmem de neydi?

Bu lanet giresice saçmalıklar silsilesi hayatımı hiç bırakmayacak mıydı?!

Yutkundum.

Soğuk duvara yaslanmış olan vücudumdaki ter, yerli yerindeydi. Boğazıma hançer dayayan adam sebebiyle, göğsüm korkudan hızla inip kalkıyordu ve ağzıma bastırdığı eli nedeniyle çığlık atamıyordum. Gözlerim korkudan kapalıydı ve karşımda ki, nefesi yüzüme çarpan ve ölüm meleğim olacak olan adama bakamıyordum.

Korkuyordum çünkü ölüm bir nefes kadar yakınımdaydı. Aslında hep ölümle dip dibe idik fakat, hiç bir zaman, şu an ki kadar yakın hissetmemiştim. Hatta öyle yakındı ki, şah damarım attıkça hançer boynumu çiziyordu. 

"Beni burda gördüğünden bir kişiye bile bahsedecek olursan, nerde olursan ol, kim olursan ol, seni bulurum anladın mı?" Dedi fısıldayarak.

Korkuyla başımı salladığım esnada, gözlerim benden bağımsız açıldı. Mavi gözlerim, gözlerimi delercesine bakan ela gözleri ile çarpıştığında, vücudumu bir titreme aldı ve karanlıkta pek seçemesem de, yüzüne ufak bir şaşkınlık yayıldı.

Ay ışığının yansıdığı kadarıyla seçebildiğim, sert yüz hatları olan karizmatik bir çehresi vardı. Fakat şu an da ne çehresi, ne de yüz hatları umrumdaydı. 

O hançeri hemen boğazımdan indirmesi umrumda olan tek şeydi!

Ölmek istemiyordum!

"Sen?" Diye fısıldadı. Öyle kısık bir sesle fısıldıyordu ki,  görülmemesi gereken bir zamanda, görülmemesi gereken bir yerde olduğu fısıltısından bile belliydi. Fakat belkide fısıltısı, kafasının içinde birşeyler sorguladığı için bu kadar kısıktı. 

Bilmiyordum, zaten umrumda da değildi.

Şaşkınlığından yararlanarak, hafifçe sağ dizimi kaldırarak kasığına tekmeyi basmayı hedefledim fakat, şaşkın olmasına rağmen çevik bir hareketle bacaklarımı bacaklarının arasına aldı.

~EJDERİN KALBİ~Where stories live. Discover now