Kralın Mezarı

20 8 2
                                    

Yıllar önce İngiltere topraklarında dev bir krallık kuruldu. Bu krallık doğayla iç içe yaşayan binlerce insanın tek çatı altında birleşmesiyle ortaya çıktı. Yeşilgöl Krallığı, sakin ve huzurlu bir atmosfere sahip, göz kamaştırıcı doğal güzelliklere ev sahipliği yapan bir krallıktı.

İsmini surların merkezinde bulunan büyüleyici yemyeşil renkteki gölden alırdı. Krallık, etrafı yemyeşil dağlarla çevrili geniş topraklara sahipti. Saray, gölün kıyısında yer alır ve çevresinde geniş bahçeler, egzotik bitkiler yetişirdi. Halk, gölün sakinliğinden ve doğanın güzelliklerinden ilham alarak yaşamını sürdürüyordu.

Krallık, doğal kaynaklarının zenginliğiyle bilinirdi. Bu krallığın en büyük düşmanı 14 km ötedeki Kızılgöl Krallığı'ydı. Aralarında yaşanan savaşlar o kadar uzun sürerdi ki gönderilen birlikler bazen yorgunluktan ölürdü.

Halk yüksek vergilerden şikayetçi ve yoksulluk içinde yaşarken kral keyif çatardı. Dev surların ardında yaşayan kral birden fazla evlilik yapar, yanlış kararlar verir, halkı açlıktan kırılır fakat o umursamazdı. Uzun savaşlar halkı yıpratmış, ticaret yollarını tahrip etmiş ve işsiz kalan halk isyanın eşiğine gelmişti. Bu durum bir süre daha böyle devam etti.

Dönemin kralı I Leopold refah içinde hayata gözlerini yumdu. Kralın ölümünden sonra II Harrington tahta çıktı. Kral tahta çıkar çıkmaz büyük bir ordu toplayıp Kızılgöl Krallığı'na saldırdı ; Harrington büyük bir zafer kazandı ancak toprakları idare edemedi, 1336 yazında işgal edilen topraklar 1338 yılında kaybedildi.

II Harrington askeri anlamda başarılı bir liderdi ancak halkla olan ilişkisi kötüydü. Günün çoğunu sarayda kadınların yanında geçirir, saraya kimseyi almazdı. Savaş zamanı yüzüne bakmadığı halkından yardım ister, onları ölüme sürükler sonrasında egosunu tatmin etmek için adına kitaplar yazdırırdı.

Halkından nefret eder fakat halk ona lider ve kurtarıcı olarak bakardı. Hatta bir keresinde yaşlı bir kadın Harrington'un ismini yanlış söylediği için idam edilmişti. Başına buyruk davranır bu nedenle generalleri ile pek anlaşamazdı. Sefer sırasında generallerin uyarısını dinlememiş ve süvarilerin tamamının ölümüne yol açmıştı.

II Harrington'un ilk evliliğinden prens Sebastian dünyaya geldi. Güneş yemyeşil tepelerin ardından yeni yükseldiği saatlerde doğan Sebastian dedelerinin aksine sıcakkanlı, alçakgönüllü ve halkla arası iyi biriydi. Halk Sebastian'ı sever ; Sebastian halkı dinler ve dertlerini çözmeye çalışırdı.

Saraydaki şatafatlı hayatı elinin tersiyle itmiş, halkla iç içe bir yaşam sürmüştü. Onun sayesinde halk birkaç defa isyan etmekten vazgeçmiş krallığa zarar vermekten kaçınmışlardı. Sebastian, uzun boylu, iri yapılı, atletik ; esmer tenli, kahverengi gözlü ve kemerli burnu ile eli yüzü düzgün biriydi.

Savaşa karşı tutumu ile saraydan bağımsız bir zekaya sahipti. Kızılgöl Krallığı'na yapılan seferler onu rahatsız etmiş, babasını her fırsatta eleştirmişti. Düşük gelirli bir işte çalışıyor ; küçük bir kulübede kalıyor ve nadiren saraya uğrayıp babasıyla sohbet ediyor ve tekrar eski sokaklara dönüyordu.

Babası II Harrington'un 1343 yılında ölmesinden dolayı taht kavgaları yaşanmış birbirini öldüren kardeşlerden yalnızca Sebastian hayatta kaldı. Tahta çıktığı ilk gün halk büyük bir kutlama yaptı ve ona kurtarıcı gözüyle baktılar. Halkın girmesi yasak olan saray ilk kez Sebastian döneminde halka açılmış ve onun sayesinde binlerce insan sarayı ilk kez görmüştü.

Sebastian vergileri düşürdü böylece halkın takdirini topladı. Şehrin her noktasına eğitim merkezleri, hastaneler, parklar, çeşmeler ve heykeller dikildi. Krallık bilim ve sanat alanında da gelişim gösteriyordu. Halk ile ilişkiler tamamlanmıştı sırada diplomasi vardı. Sebastian Kızılgöl Krallığı'na elçi göndermiş ve bu sayede 5 yıllık antlaşma imzalanmıştı böylece savaşların önüne geçildi.

Ülkede her şey iyi giderken 1345 yılında 100.000 kişilik Kızılgöl Ordusu gece baskını ile anlaşmayı bozmuş, evleri ateşe vermiş, sivil halkı katletmiş, şehri yağmalamış ve geriye sadece yanmış binalar, binlerce sivil cesedi kalmıştı.

Sebastian bu haberi alır almaz ilk kez halktan yardım istedi, yaklaşık 225.000 kişilik ordu toplandı. Kızılgöl Krallığı adil bir şekilde savaşmaya çağrıldı. Kızılgöl kralı Edmund karşılaşmayı reddetmiş dalga geçtiğini düşünerek elçiyi öldürmüştü. Sebastian halkının kanının akmasına daha fazla dayanamadı ve savaş gerçekleşti. Yeşilgöl Krallığı ilk kez saraya kadar ilerlemiş, tüm krallığı etkisi altına almıştı.

Sebastian bu savaştan önce askerlerini tembih etmiş, sadece silahlı kişilere saldırma emrini vermişti. Askerler bu emre sadık kalarak sadece silahlı birlikler ile savaşmış ve savaşı kazanmışlardı. Edmund Sebastian'dan af dilemiş, canının bağışlanmasını istemişti. Sebastian bu çağrılara kulak asarak Kızılgöl kralını yanına alarak şehre döndü.

Halk şehre giriş yaptığında büyük bir kutlama ile karşılandı. Saatlerce dans edilip şarkılar söylendi, halka tatlılar, yemekler dağıtıldı, bu galibiyet adına kitaplar yazıldı, Sebastian'ın heykeli şehrin tam ortasına dikildi.

Sebastian Kızılgöl kralına canının bağışlandığını söylemiş ve ömür boyu hapse mahkum etmişti. Masum insanları sırf farklı bir ülkede yaşadığı için öldüren bir adama dahi acımıştı. Şeytanın yeryüzündeki kuluydu, bu kral ona rağmen onu affetti. Masum insanları diri diri yakmış, derisini soymuş, evsiz bırakmıştı ona rağmen onu affetti. İşte bu kadar merhametli birisiydi.

Aradan yıllar geçti, halk refah içinde yaşamaya alışmıştı, krallık gelecek planları yapmaya başlamıştı bile. Farklı krallıklarla anlaşmalar imzalanmış, ortak kararlar alınmıştı. Altınışık Krallığı, Gümüşdal Krallığı, Sarıca Hanlığı ile ticaret yapılıyordu.

Ülke rayına oturmuş, huzur içinde yoluna devam ediyordu nitekim çok uzun sürmedi. Kara veba tüccarlar yüzünden hızla yayılmış, halkı etkisi altına almıştı. Sokaklar cesetlerden geçilmiyor, kötü koku tüm şehri sarıyor, halka zor zamanlar yaşatıyordu. Bu süreçte Sebastian önlem amaçlı dev surların ardında yaşamaya başladı.

Her şey daha da kötüye gitti, Sebastian kara vebaya yakalandı. Durumu her geçen gün daha da kötüye gidiyordu. Bu sıralarda Kızılgöl kralı Edmund kara vebadan öldü. Hastalıklı bir beden olduğu için cesedi şehirden uzak bir yere götürüldü.

Sebastian'ın durumu daha da ağırlaştı. Tüm doktorlar seferber oldular ancak nafile, 1348 akşamı yıldızlı bir yaz gecesinde Sebastian kara vebadan öldü. Cesedi tıpkı Edmund gibi çok uzaklara taşındı.

1354 Yılına gelindiğinde hastalığın etkisi azalmış halk normal yaşamına dönmüştü. Yeşilgöl halkı Sebastian'ın ölüm haberini uzun süre sonra alabildiler. Mezarının nerede olduğu, nereye gömüldüğü bugün bile sır olarak kalacak. Halk kurtarıcısının mezarını dahi ziyaret edemeyecek, onun için dualar edemeyecek.

Kötülüğün simgesi olan Edmund halka kan kusturmasına, masum insanları katletmesine rağmen ; Sebastian binlerce insanı eğitmesine, açın karnını doyurmasına rağmen ölümün kesin sonucundan kurtulamamıştı. Ölüm onları ilk fırsatta kimliğine dahi bakmadan yok etmiş ona dair hiçbir iz bırakmamıştı. Ölümün karşısında hiçbir maskenin duramayacağını yine ölüm kanıtlamış oldu.

İkisi de sıradan bir insandı, onları ayırt eden aldığı kararlardı. Edmund kötülüğü, Sebastian iyiliği seçmişti. Günün sonunda hiçbiri ölümden kurtulamamış ve sonsuza dek yok olmuşlardı.

Kralın Mezarı Où les histoires vivent. Découvrez maintenant