İnsanlığın Yıkılışı

21 7 1
                                    

Yıl 1947. 2. Dünya Savaşı sona ermiş, Mihverler yenilmiş ve devletler harap olmuştu. Büyük bir savaşı atlatan insanlık şimdi yeni bir sorun ile karşı karşıya kaldı: Soğuk Savaş.

Amerika ile Sovyetler Birliği arasında gerilim had safhaya ulaşmıştı. İki ülke de birbirinden iyi olduğunu kanıtlamak için her şeyi yapıyor, her yolu deniyor ve bin türlü hayalin peşinden koşuyorlardı.

Bu hayallerden birisi de geleceğe gitmek ve devletin ne kadar iyi bir halde olduğunu kanıtlamaktı. Bu plan Sovyetler Birliği tarafından gerçekleştirilecek ve gelecek gözler önüne serilecekti. 1947 yılında başlanan bu proje uzun uğraş ve milli seferberlik sonucu 16 yıl sonra tamamlanabildi. Sovyetler, Amerika'dan daha iyi olduğunu kanıtlamak için bu projeyi yürürlüğe sokmuş, gizlice gerçekleştirmişti.

Projeye öncülük edenlerden Yuri, zaman makinesini test etmek için oy birliği ile seçildi. Yuri, heyecanlı kalabalığın arasından sıyrılıp kabinin içine girdi, kapıyı kapattı ve yavaş hareketlerle turuncu tuşa bastı. Tuşa bastığı an büyük bir sarsıntı yaşandı, Yuri başında keskin bir sancı hissetti, olduğu yere yığıldı; oracıkta bayılıverdi.

Gözlerini açtığında hissettiği ilk şey bunaltıcı bir sıcaktı. Yuri kabinin içinde olmasına rağmen sıcaktan kavrulmuş, derisi yanmıştı. Kabinden çıkmadan önce takvime baktı yıl 2163 idi, heyecanla kapıyı açan Yuri daha büyük bir sorunla karşı karşıya kaldı. Kavurucu sıcak tam karşısında parlayan güneşten yansıyordu ; Yuri elleriyle yüzünü kapattı, dikkatli adımlarla zaman makinesinden çıktı.

Gördükleri onu dehşete düşürmüştü : güneşin ışıkları, yıkılmış binaların yüzeylerinden yansıyordu, gölgeler uzun ve başıboş bir şekilde dalgalanır vaziyetteydi. Sessizlik, bütün şehri derin bir sessizlik yutmuştu. Şehrin her köşesinde bir hayalet gizliden gizliye dolaşıyormuşçasına bir sessizlik vardı.

Sokaklar bomboş ve terkedilmişti. Bir zamanlar insanların hüküm sürdüğü bu sokaklarda şimdi sessizlik ve yıkım egemendi. Etrafta, paslı araçların enkazları ve çökmüş yapıların izleri göze çarpıyordu.

Yıkıntılar arasında doğa kendini yenilemeye çalışıyordu; sarmaşıklar, ağaçlar ve yabani otlar, beton yığınlarının arasından fırlayarak şehri yutmaya çalışmıştı.

Yuri attığı her adımda, incelediği her detayda, insanlığın bir zamanlar burada yaşadığına dair izlerle karşılaştı: Terkedilmiş oyuncaklar, çürümüş mobilyalar ve unutulmuş eşyalar. Sokağın solgun duvarlarında grafitilerin bozulmuş sembolleri, insanlığın bir zamanlar burada yaşadığını hatırlatıyordu.

Duvarlar, anlatılmamış hikayeleri ve duyguları yansıtan dilsiz şahitler gibiydi. Ama şimdi, tekinsizlik onları sarmış ve insanların sesiz çığlıklarını yutup içine hapsetmişti. Bir başına kalmış şehirde insanlığın yokluğuyla birlikte doğanın yenileme özelliği yeniden ortaya çıkmıştı. Yabanıl ve vahşi otlar her yanı sarmıştı, doğa kendi halinde hüküm sürmeye çalışıyordu; şehri istila eden bu otlar etrafa yayılmıştı.

Ve bu görüntü dünyanın bir zamanlar canlı ve hareketli olduğu günleri gözler önüne sermeye yetiyordu. Dev bir şehir sessizce kaybolmuş, geriye yalnızca terkedilmişliğin ve kaosun izleri kalmıştı.

Yuri'nin kanı dondu gördüğü manzara karşısında. Gözlerini güneşten korumak için elini alnına götürüp tekinsiz sokaklarda yürümeye başladı. Ayağının altında ezilen ufacık taşlar bile boş sokakta yankılanıyor, kulak tırmalıyordu. Ayakta kalmayı başaran birkaç binanın yüksekliği gökyüzünün sınırlarını zorlayacak cinstendi.

Yuri bu yaşama hiç alışık değildi, biraz daha ilerledi Yuri, ellerini alnından indirdi ve ayakta kalan binanın ardına sığındı. Güneşin yakıcı ışınlarına karşı bu yüksek beton yığını mükemmel bir siperdi. Yuri başına güneşim geçmesinden korktuğu için sırtını duvara yaslayarak dinlenmeye başladı. Yaklaşık yarım saat sonra hareket eden ilk cisim göze çarptı.

Kralın Mezarı Where stories live. Discover now