Hiç korkmadığım kadar korkuyordum. Bu adam kimdi, beni nereye götürüyordu... Hiçbir fikrim yoktu ama içimde giderek büyüyen korku, boğazımı düğüm düğüm yapıyordu.
Arka koltukta sessizce oturuyor, camdan dışarıya bakarak yol boyunca içimdeki paniği bastırmaya çalışıyordum. Her virajda, her sessizlikte kalbim biraz daha sıkışıyordu. Gittiğimiz yollar iyice tenha ve ıssızlaşmıştı. Şehir arkamızda kalmış, bilinmezliğe doğru ilerliyorduk. Sonunda büyük, gösterişli bir evin önünde durduk.
Adam kapıyı hızla açıp indi. Ardından benim kapımı da açarak kolumdan tuttu ve sertçe çekerek beni dışarı çıkardı.
"Yavaş ol be, kaçmıyoruz," dedim dişlerimin arasından, sinirle karışık korkuyla.
"İki gündür kaçan sen mi diyorsun bunu? Sus ve yürü!" diye tısladı.
İstemesem de mecburdum... Yapacak bir şeyim yoktu. Evin kapısında, iri yapılı korumalar nöbet tutuyordu. Bizi görünce hiç sorgulamadan kapıyı açtılar. Sanki düzenli bir teslimatmışım gibi...
İçeri girdik. Adam hâlâ kolumdan tutuyor, sertçe yönlendiriyordu. Alt kata, basık ve loş bir koridordan geçerek iniyorduk. Her adımda içimdeki huzursuzluk büyüyordu. Hava ağırdı, karanlık daha derine çekiyordu beni. Sonunda koca bir kapının önünde durduk. Adam içeri girmemi söyledi, kendisi dışarıda kaldı.
Derin bir nefes alıp korka korka içeri adım attım.
Oda oldukça şıktı ama bir o kadar da kasvetliydi. Duvarlar koyu renk, mobilyalar sert çizgiliydi. Odada büyük bir masa ve arkasında sırtı dönük bir deri sandalye vardı. İçeri girdiğimi fark eden adam sandalyesini çevirdi.
25 yaşlarında, yüz hatları sert ve keskin, karanlık bir adamdı. Gözleri soğuk ve hesap sorar gibi üzerimde gezindi.
"Oo küçük hanım," dedi dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle, "iki gündür sizin peşinizdeyiz."
"Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilmiyorum ama derhal anlatın!" diye çıkıştım.
"Sakin ol küçük kız."
"Kim olduğunuzu söyledim!" diye bağırdım bu kez, sesim çatladı öfkeden ve korkudan.
"Gayet basit," dedi sakince. "Babanın ödeyemediği borcusun... Güzelim."
Kalbim bir anlığına yerinden çıkacak gibi oldu. Hayır... Hayır, yine mi babam?
"Ne diyorsunuz siz?" dedim, kelimeleri yutarak ama sinirle.
"Gayet açık konuştum. Anlamayacak ne var bunda?" dedi, gözlerini gözlerime dikerek.
"Babamın borcunu öderim ben! Ama bana biraz zaman verin, çalışırım!" dedim, umutsuzca.
Adam sandalyesinden kalkmadı, sırtını hafifçe geriye yasladı. Dudaklarındaki o gülümseme ise daha da genişledi.
"Ah, güzellik... O borcu baban çoktan ödedi zaten. Hem de senin karşılığında."
Dünya bir anda başıma yıkıldı. Nefesim kesildi. Kulaklarım uğuldamaya başladı.
"Ne saçmalıyorsunuz siz?" diye fısıldadım. Sesim bile bana yabancıydı artık.
"Galiba hâlâ anlamadın. Baban seni bize sattı. Şu andan itibaren sen bana aitsin."
İçim buz kesti. Kalbim mideme indi. Damarlarımda dolaşan kan soğudu. Ne diyordu bu adam? Babam... Babam nasıl...?
"Benim babam böyle bir şey yapmaz!" dedim, gözlerim dolmuştu.
Adam kahkahaya boğuldu. Kahkahası, odanın karanlık tavanında yankılandı sanki.
"Ha ha ha! Baban sana daha önce ne yapmadı ki? Şimdi şaşırman çok masumca," dedi alayla.
Gözyaşlarım sessizce yanaklarıma süzülmeye başladı. İçimdeki utanç, öfke ve çaresizlik birbirine karışmıştı.
"Bana bak," dedi alçak sesle. "Ağlamayı bırak. Sevinmelisin. Benim gibi birine sahip olacaksın. O sefaletin, o çürük evin, o boktan hayatın geride kaldı."
"Sana ihtiyacım yok!" dedim tiksintiyle. "Ne senin gibi bir adama, ne de senin gösterişli çöplüğüne!"
Adam birden ayağa kalktı, sert adımlarla yanıma geldi. Nefesi yüzüme değiyordu artık.
"Bundan sonra bana ait olduğunu söylediysem, öylesin. Bugünden itibaren buradasın!"
"Benim okulum var! Annem, kardeşim... Onların bana ihtiyacı var!"
"Onların çaresine bakılır. Okul? Okula ihtiyacın yok artık, güzellik."
"Sen kim oluyorsun da hayatımı elimden alıyorsun! Babamın borcu yüzünden beni burada tutamazsın!"
"Güzellikle de olur, zorla da olur. Ama buradan çıkamazsın."
Bağırmak istedim ama içimden ses çıkmadı. Gözümün önüne annem ve kardeşim geldi... Onları bir daha göremez miydim?
Adam içeriye doğru bağırdı:
"Cevat! Gel buraya!"
"Buyurun Karan Bey?"
"Vera'ya odasını göster. Kapıya da iki adam koyun."
Başımı iki yana salladım. Sanki bu kararı, kelimelerle durdurabilecekmişim gibi.
"Hayır... hayır... Gitmeyeceğim! Bunu bana yapamazsınız!"
Adam başıyla Cevat'a işaret etti. Cevat, beni kollarımdan tutup sürüklercesine çıkardı odadan. Bir koridordan geçerek başka bir kapıyı açtı ve içeri soktu. Ardından kapıyı üzerime kilitledi.
Kapıyı yumrukladım. Bağırdım, ağladım, yalvardım. Ama hiçbir ses gelmedi. Hiçbir yardım eli uzanmadı.
Yavaşça kapının önüne çöktüm. Omuzlarım sarsılarak ağlamaya başladım. Beni bu durumdan kurtaracak kimse yoktu. Bu çaresizlik, bu hissizlik beni boğuyordu.
Odanın içine doğru yürüdüm. Oda büyük, gösterişli ve tertemizdi. Her şey benim beden ölçülerime uygun hazırlanmıştı. Sanki burada kalacağım daha önceden belliydi. Gardıropta sayısız kıyafet vardı.
Ama... bunların hiçbirinin önemi yoktu. Ben evime gitmek istiyordum. Annemin, kardeşimin yanına...
Yorgundum artık. Pencerenin önündeki berjere çöktüm ve farkında bile olmadan uyuyakaldım.
Gece... Kapı sessizce açıldı. Ayak sesleri duydum. Biri yavaşça yanıma geldi. Saçımda bir el hissettim... Yumuşak bir dokunuştu.
Gözlerimi hızla açtım, korkuyla geri çekildim.
"Yaklaşma bana!" dedim, panikle.
Karşımda Karan vardı. Elini uzatmıştı ama ben geri çekilince eli havada kalmıştı. Yumruğa dönüşen eli, öfkeyle yanına indi.
"Sadece seni yatağa koyacaktım," dedi sertçe.
"Bir daha sakın bana dokunma! Senin gibi iğrenç bir adamın bana dokunmasını istemiyorum! Bırak beni, evime gitmek istiyorum!"
Bir kelime etmeden çıktı odadan. Yine kapı kilitlendi. Ardından dışarıdaki korumalara seslendi:
"Buradan çıkmasına izin vermeyin. İhtiyacı olan her ne varsa temin edin."
Ve o an anladım...
Bu adam beni buradan çıkarmayacaktı.
Annem... Kardeşim... Onlar ne yapacaktı şimdi? Onların bana ihtiyacı vardı. Benim bir an evvel bu cehennemden kurtulmam lazımdı.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
İyi okumalar...

YOU ARE READING
Babamın Borcu (düzenleniyor)
Teen Fiction"Oo küçük hanım," dedi dudaklarında alaycı bir gülümsemeyle, "iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Kim olduğunuzu ve ne istediğinizi bilmiyorum ama derhal anlatın!" diye çıkıştım. "Sakin ol küçük kız." "Kim olduğunuzu söyledim!" diye bağırdım bu kez, se...