sariq

70 13 11
                                    

Merhaba sariq! ๋࣭ 

⭑🦋๋࣭ ⭑ ๋࣭ Lütfen oy vermeyi unutma. ๋࣭ ⭑🦋๋࣭ ⭑


"Ne derler bilirsin. Bir erkeğin güzelliği kapıları açmaz. Bunun için bilek gücü gereklidir."

Erdem ve Mercan Şato

Faye Barlowe


Lars ambara gitmeden önce yanına birkaç bıçak daha aldı. Bunlar normalde kullandıklarına göre biraz daha sivri ve kıvrımlı şeylerdi ve bu özellikleriyle dokulara ciddi zararlar vermeden yaratığın içini açmaya olanak sağlıyorlardı. Lars elbette yaratığın o kocaman, şekilsiz ağzına bu kadar yakın olmak istemiyordu ama eğer kıyıgezenler efsunlu bölgeye kadar indiyse şatoyu korumak için dukalıktan destek istemek zorunda kalacaktı. İşin doğrusu, bu bir kıyıgezenle savaşmaktan daha zordu çünkü o piç kuruları tehlike burunlarının dibine sokulmadan kıllarını bile kıpırdatmazlardı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de şu kadının sebep oldukları vardı. Eğer biraz daha söylenmeye devam ederse Lars onu bir myrmidonun önüne atabilirdi ve tanrı biliyor ya, bunu yapmak hiç de zor olmazdı.

Bu düşünceyle ağzının bir kenarı yukarı doğu kıvrılırken ambarın kapısını aralık bıraktı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu ancak muhtemelen içgüdüsel bir şeydi. Gözleri karanlığa alıştıktan sonra en yakınındaki rafa yönelip sırasıyla tüm mumları yakmaya başladı. Her bir mumda oda biraz daha aydınlığa kavuşurken yaratığın orada, hemen arkasında yattığı gerçeğini göz ardı etmeye çalışıyordu. Kafasını dağıtmak için başka şeylere odaklandı. Dukalıktan bir mektup daha gelmişti ve bu kez, Erdem' in dört bir yanında aranan hırsızlar hakkında yazmışlardı. Söylediklerine göre, bazı kötü niyetli gruplar, yaratıkları kendi çıkarlarına kullanacak bir büyü geliştirmek amacıyla değerli büyü arşivinden bazı eşyaları çalıyordu. Lars bunu biliyordu çünkü Erdem' in hiçbir yerinde büyü arşivinin anahtarlarına benzeyen başka bir nesne yoktu ve o anahtarlardan birinin yukarıdaki kadının üstünden çıkmış olması her şeyi açıklıyordu. Bir hırsızdı o ve şu anda muhtemelen kendinden geçmiş bir halde yukarıda yatıyordu. Elini göğsüne atarak anahtarı koyduğu cebi yokladı. Neyse ki hâlâ oradaydı.

Son mumu da yaktıktan sonra yaratığın yattığı büyük masaya döndü. Sanki öldürülmemiş de derin bir uykuya yatmış gibi görünüyor, bu haliyle bile Lars' ın ödünü koparıyordu. Yıllarca böyle şeylerle uğraşmış biri için sıradan bir görüntü olması gereken bu şeyin onu bu kadar tedirgin etmesi şaşılacak şeydi doğrusu. Derin bir nefes aldıktan saniyeler sonra bunu yaptığına pişman oldu çünkü yaratığın yaydığı koku dayanılmazdı. Tam anlamıyla her yere sinmiş, çürük et kokusuydu bu. Kas hakimiyetini kaybettiği için ardına kadar açılan ağzı korkunç, siyah bir çukuru andırıyordu. Lars, yaratığın sivri dişlerini, tüysüz başının üzerindeki boynuzumsu yapıları inceledi ve koku yüzünden gözleri yaşarırken onu ters çevirmek için bir hamle yaptı. Normalden biraz daha fazla güç uygulaması gerekmişti çünkü kahrolası şey mutfağa taşımak zorunda olduğu erzak çuvallarından biri değildi. Öte yandan o şeyin vücuduna dokunmanın rahatlatıcı bir his olduğu da söylenemezdi.  Derisi yapış yapıştı ve Lars ellerini çektiğinde sümüksü bir sıvı uzayıp yere akmıştı. 

"Tanrı aşkına!" dedi iğrenirken. "Bu kahrolası şey de nedir?"

Onu buraya taşıdığı gün üzerinde böyle bir şey olmadığını hatırladı. Tam aksine yaratığın derisi buruşmuş ve sanki güneş ışığı altında kuruyup katılaşmıştı. Ancak şimdi tuhaf ve rengini net bir şekilde göremediği, bal mumuna benzeyen bir kozada gibiydi. Lars geri çekildi ve bir süre amaçsızca dolandı. Elindeki yapışkan his onu afallatmış ve bir anlığına ne yapması gerektiğini unutturmuştu. Ardından kuytu bir yere sinip kafasını topladı. Yaslandığı pürüzlü duvar ona acayip bir kuvvet vermiş gibiydi.  Öyle ki, orada öylece kalsa bir süre sonra neden geldiğini bile unutabilirdi. Zayıf mum ışığı altında ellerine baktı. Sıvı, adeta reçine gibi donmuş, tırnağıyla kazıyıp çıkarabileceği bir şeye dönüşmüştü. Donuk yüzeyi çatlatmak amacıyla elini yumruk yaptı ancak bunu yapmasıylatabakanın çatlayan yüzeyi tekrar sıvılaştı. Gayriihtiyari yüzünü buruşturdu Lars. Bu öyle bir şeydi ki dış yüzeyi ince bir tabaka halinde donuyor ve içi sıvıyla dolu bir yapı yaratıyordu.  Tıpkı kaynamış sütün yüzeyi gibi diye düşündü ancak bu kez dış katman kaymak gibi yumuşak değil, sert ve pürüzlüydü. Yüzündeki ifadeyi silmeye gerek duymaksızın çekmecelerden birine yöneldi ve bu iş uygun olduğuna inandığı bir parça bezle yapışkan sıvıyı temizledi. İşin doğrusu, sıvıyı üstünkörü bir gayretle daha büyük bir yüzeye yaymıştı. Daha sonra uğraşmayı bırakıp bu lanet şeyi suyla temizlemeye karar verdi. Neden işe başlarken eldiven takmamıştı ki?

AFANTAZİWhere stories live. Discover now