44

39 6 0
                                    

"Benim için her şey yıllar öncesinde başladı. O zamanlar gençtim. Köyden yeni gelmiştim İstanbul'a. Göç zamanları. Geçimimi sağlamak için kağıt ve plastik topluyor, eskicilik yapıyordum. Bir gün yolun bu mahalleye düştü. Bu evin önüne... Benden biraz daha büyük bir adam, evde eski eşyalar var, bedavaya alabilirsin diyerek beni çağırdı. Hevesle koştum. Ama büyük bir tuzağa düşmüştüm.

Beyaz Ev'in en altına indik. Karanlık bir koridora. En son hatırladığım arkamdan bir kolun uzanıp burnumu ve ağzımı bir bezle kapatmasıydı. Sonrasında ise kendimi bir ameliyat masasında buldum. Yarı baygın bir halde anladım ki böbreğimi çalmışlardı. Acıdan kıvranıyordum ancak yine de ses etmedim. O an tek şansım, ikinci böbreğin alınmamasıydı. Birisine acil lazım olduğu için başımdan ayrıldılar. Beni de o telaşın içinde çok kan kaybettiğim için öldü sandılar.

İkinci şansım ise bir kazaydı. Ölmüş numarası yapmaya devam etmiştim. Beni eve ilk çağıran adam, sürükleyerek bir kayığa götürdü. Denize açıldık. Ayaklarıma ağırlık bağlayıp denize atacaktı. Ama o esnada başka bir tekne bize çarptı. O kazayla ayaklarım bağlanmadan denize düştüm. Can havliyle yüzerek uzaklaştım. Sonradan öğrendim ki o adam kazada ölmüş. Beyefendi'nin de damadıymış."

Semih bunları duyunca, "Babam..."diye mırıldandı,"Babam da onlardan..."

Bu esnada Cerrah, belini açtı ve "Bakın, işte böbreği aldıkları yer,"diyerek derin bir yara izini gösterdi.

"Kendimi zar zor kıyıya atıp kurtuldum. Yakınlardaki bir adam buldu beni. Hastaneye götürmek istedi. Ama bu adamlardan korktuğum için gidemedim. Ne polise ne de hastaneye. O yaşlı adam dikti yaramı. Sonra tamamen kaçtım bu şehirden. Köyüme döndüm.

Ama her gece rüyamda bu anı yeniden yaşadım. Yıllarca... Dayanamadım ve intikam almaya karar verdim. İstanbul'a yeniden döndüm. Artık dürüst bir adam değildim. Kağıt toplayıcılığı yerine ne kadar gayrimeşru iş varsa hepsini yaptım. İntikam almak için çok paraya ihtiyacım vardı. Aynı zamanda beni buraya ulaştırabilecek gayrimeşru pislik insanlara.

Birkaç kez bu eve gizlice girmeye çalıştım. Yeri geldi tamirci oldum, yeri geldi sucu oldum. Ama alt kata inmeyi başaramadım. Daha sonra o gayrimeşru çevrede organ ihtiyacım olduğunu duyurdum. Birileri beni buldu. Güvenlerini kazanmak için birkaç kez organ ticareti yaptım. Zaman içerisinde bana güvendiler. Güya onlara göre ortak iş yapmıştım. Artık güvenilirdim. Bir adam, iki adam derken onlarca adamla tanıştım. Büyük, devasa bir organ mafyası. Dünya çapında. Esas liderlerinin kim olduğunu kimse bilmiyor. Türkiye ayağını ise Ruslar ağırlıklı yönetiyorlar. Sanırım Türkiye'yi hiyerarşik olarak Ruslara bağlamışlar.

Sonradan öğrendim ki bu ev tamamen bu amaçla inşa edilmiş. İnsanlar halen bu evde parçalanıyormuş. Neredeyse yüzyıldan daha fazla bir süredir. Yeniden bütün dikkatimi bu eve yoğunlaştırdım. Girenler, çıkanlar derken yıllar önce buradaki bir inşaatta çalışmış bir adamı buldum. Tünelleri öğrendim. Tünelleri araştırırken bu dehlizi buldum. Aylarca bir tekneden gizlice bu dehlizi izledim dürbünlerle. Organları parçalayanlar küçük bir tekne ile buradan girip çıkıyorlardı. Onları takip ettim. Neredeyse hepsi dilsiz, konuşma engelli kişilerden seçilmişti. Ya da sonradan dilleri kesilmişti. Bilmiyorum. Yine şanslıydım. Çünkü içlerinden bir tanesi bana benziyordu. Tek sıkıntı yüzündeki yaraydı.

Evet, sırf ona benzemek için yüzümü yaktım. Onu öldürdüm ve onun yerine geçtim. Gizlice buraya, bu lanet yere girmeyi başardım. Amacım burada neler döndüğünü kayıt altına almak ve tüm dünyaya göstermekti. Ancak bu adamların tahmin ettiğimden çok daha güçlü olduklarını burada anladım. Bir süre mecburen verdikleri görevleri yerine getirdim. Parçalanmış yorganları alınmış cesetleri tekneyle denize taşımak ve Marmara açıklarına atmaktı görevim.

Bu organ mafyasının temasta olduğu, el altından gizli işbirlikleri yürüttükleri o kadar çok kişi var ki! Doktorlar, profesörler, polis teşkilatından kişiler; hatta devlet büyükleri, üst düzey bürokratlar... İşin içinde kimlerin olduğunu bilseniz ağzınız açık kalır.

Tüm yapıyı çözdükten sonra sıra intikam almaya gelmişti. Beyefendi dediğiniz o adam, organ ticaretinin Ortadoğu sorumlusuydu. Bütün her şey ona bağlıydı. Herkese koordinasyonu o sağlıyordu. Onun hastaneye kaldırılıp öldüğünü duyunca tamam dedim, vakit geldi. İçerisi paniklemişti. Yeni bir sistem kurmaya, yeni bir görevli atamaya çalışıyorlardı. Bu durum benim için elbette ki bir fırsattı. Artık herkes burada olup bitenleri duymalıydı.

Denize atılacak cesetlerden parçalar almaya başladım önce. Ormana, size bıraktım. Görün ve araştırın diye. İnsanlarla paylaşın diye. Ama bir süre sonra kimsenin duymadığını fark ettim. Kamera tuzağınızı da gördüm. Kör noktaları biliyordum. Yeni uzuvlarla devam ettim. Gazetecilere yine ben haber verdim.

Amacım bu işe bulaşmış herkesi öldürmekti. Ancak gücüm yetmedi. Beyefendi dedikleri adamın ölmesinden sonra toparlanmaya başlamışlardı. Çok kısa bir süre önce de kaçtılar. Hatta yurt dışından birileri yardımlarına geldi diye biliyorum. Kimse kalmadı.

Ben sadece bir kişiyi öldürdüm. O da yerden geçmek zorunda olduğum kişi... Bulduğunuz parçalar, bu organ mafyasının kurbanlarına aitti. Çoğunluğu kimsesiz kişiler. Tinerciler, kağıt toplayıcıları, sokakta yaşayan insanlar ya da evlerini terk edenler. Son zamanlarda da mülteciler. Zaten ölmüşlerdi. Ben sadece onların ölü bedenlerinden tüm dünyaya bir mesaj vermek istedim."

Cerrah anlattıkça Semih başından kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetti. Dedesi büyük bir organ mafyasının sorumlusuydu. Babası da onlardan çıkmıştı. Kim bilir, daha işin içinde kimler vardı?

Kenan ve Arda için ise artık tüm taşlar yerine oturmuştu.Ormandaki kesik uzuvların faili tam karşılarındaydı. Üstelik organ mafyasından bir kişinin de katiliydi.

Cerrah, yağmurluğunun cebinden bir usb bellek çıkardı. Elinde sallamaya başladı.

"Bunu sana vereceğim komiser. Bana inanmayabilirsin belki. Burada gizlice kaydettiğim tüm görüntülerin bir kopyası var. Ayrıca bu işe bulaşmış kişilerden tespit ettiklerimin listesi de burada. Ben onlardan değilim. Ben sadece onların bir kurbanıyım. Ben suçsuz ve masumum."

Kenan, "Sen de suçlusun,"dedi,"en başta bize gelseydin onları yakalayabilirdik. Ayrıca bir kişinin de katilisin."

"Hayır, asla yakalayamazdınız. Bu adamların her yerde gözleri var. En yakınlarınızda. Her şeyden anında haberdarlar. Sizin ormanda yaptığınız tüm çalışmalarda biliyorlardı mesela. Uzuvların sağda solda bulunmasından sonra onlar da bir süre şaşkınlık yaşadılar. Yeni planlar yaptılar ancak 100 yıllık bir tezgahı bir anda bırakmak ve ortadan kaybolmak kolay bir iş değildi."

Arda," Yine de suçlusun," diye araya girdi,"üstelik tüm bu anlattıklarını mahkemede de anlatman gerekiyor!"

"USB içinde kendi konuşma kaydım da var. Her şeyi, bütün düzeneği teker teker anlattım. Mahkemeler için yeterli olacaktır. Benden bu kadar. Amacıma ulaştım. Ben bu adamları yüzünden cezaevine giremem. Beni aramaya çalışmayın; asla bulamayacaksınız!"

Cerrah, son sözlerini söyledikten sonra, USB belleği tutan elini geriye doğru gerdi. Belleği tam Kenan'a doğru fırlatacakken tek el silah sesi duyuldu.

Dehlizin çıkışından, Deniz tarafından görünmeyen bir kişi Cerrah'ı vurmuştu.

Arda ve Kenan silah sesinin üzerine birkaç adım yaklaştılar. Yarı diz çöker vaziyette ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Bu esnada Cerrah, USB bellek ile birlikte kayalığın üzerinde devrildi. Ardından suya düştü. Dalgaların içinde bir anda kayboldu. Arda ve Kenan, belleri suya girinceye kadar koştular. Ancak yetişemediler. Ne ateş eden kişiyi ne de suyun içinde kaybolan Cerrah'ı görebildiler.

İnönü'den Önceki Beyaz Ev | Semih KılıçsoyDonde viven las historias. Descúbrelo ahora