Kamp'ın sabahı Haziranda olmamıza rağmen bu kadar serin geçmesi beni şaşırta dursun üzerimi değiştirip çadırdan çıktım. Yemyeşil kamp alanı resmen iştah açıyordu, güzel bir kahvaltı hazırlama düşüncesine girmiştim ki telefonuma gelen bildirim sesi önce telefona yönelmeme sebep oldu.
Hazar: Güzelim, neden bakmıyorsun telefonlarıma endişeleniyorum
Ben: Görmemişim kusura bakma
Hazar: Neredesin buluşmak istermisin?
Ben: Hayır şimdilik evde değilim kamp yapıyoruz.
Hazar: Ne güzel, iyi eğlenceler canım dönünce bana yazarsan sevinirim
Ben:Tamam teşekkür ederim.
Telefonumu kapatarak yanımızda getirdiğimiz suyu çaydanlığa boşaltırken arkamda atılan adım sesi sebepsiz yere ürkmeme neden olmuştu.
"Niye korktun prenses?"
"Birden gelince oldu öyle, Günaydın Mert"
"Günaydın, kahvaltı mı hazırlıyorsun?"
"Evet ama ateş yaksan olur mu çay için su koyucam"
Beni onaylayıp ateş yakarken bende getirdiğimiz kahvaltılık reçel, bal, tahin, yeşil ve siyah zeytin, salam, son olarak yıkadığım domates salatalıkla son anda aklıma gelen börek ile onu da tabağa yerleştirince çimlere serdiğim piknik örtüsü üzerine tabakları yerleştirdim. O sırada Mert çayı demlerken Melisa hariç herkes uyanmıştı. Kahvaltı edeceğimiz için Elif Melisayı uyandırmış kahvaltıya başlamıştık. Mesut'un gözü devamlı üzerimseyken rahatsızca kıpırdanıyor kurt gibi aç olan halim bir yana iştahım götüme kaçıyordu. Kahvaltı bittikten sonra kampa son vermiş eve dönmemiz ile gün sonlanırken annemi arayıp kendimi onun yanına atmıştım. Herzaman ki gibi çok mutlu olmuştu. Bende öyle tabiki. Artık akşamı bulan saat ile eve gitmek için yola çıkarken kolumdan tutulmamla arkama dönmem bir oldu. Kızarmış gözleri dağılmış saçları üzerinde sadece tişört ve eşofman olan Hazar karşıladı beni.
"Neden döndüğünde haber ver dememe rağmen vermedin, neden Meral vazmıgeçtin bizden" bunları söylerken gözleri ona eşlik etmiş gözyaşları yanağını ıslatıyordu.
"Şey ben unutmuşum." Histerik şekilde gülümsedi.
"Unuttun öyle mi, sağol ya bundan sonra karşına çıkmayacağım. Mutluluklar" bunları demesi ile arkasını dönüp ilerlemesi eş zamanlı olurken hiçbir insanı üzmeyi sevmediğim gibi onuda üzmek istememiştim. Arkasından ilerleyip bu sefer ben kolunu tutarken anlamaz gözleri ile yüzüme baktı.
"Hazar, ben seni üzmek istemedim. Haber verecektim gerçekten"
"Sana tek bişey soracağım, beni seviyor musun, yada bişeyler hissediyor musun?"
Sorusunun cevabını daha kendime veremezken ona ne diyebilirdim ki. Defalarca aralanıp kapanan dudaklarımdan sonunda sadece dört kelime dökülmüştü.
"Sana karşı boş değilim!" Gözlerinden anlık geçen parıltı sonrası gözlerini silip hızla bana sarılmış ben ise ne yapacağımı bilemez şekilde sadece bitmesini beklemek ile kalmıştım.
"O zaman bana karşılık ver lütfen, böyle mesafeli olman canımı yakıyor" kulağıma fısıldadığı sözcüklere karşılık bende kollarımı sırtına dolamış bir süre sarılmıştık. Ayrılırken hala sulanan gözleri bana aslında duygusal bir adam olduğunu anlatırken gözlerini tekrar silip konuştu.
"Bişeyler yiyelim mi gel hadi" evde Mesut'un beklediğini anımsadığımda çıkmaza düşmüştüm.
"Şey aslında Mesut beni bekliyor başka zaman yapsak?" Dediklerimin üzerine eş zamanlı düşen yüzü içimi burkarken daha kötü hissetmemi sağlayacak o sözler çıktı dudaklarından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutku'nun Alevi +18
RomanceHikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım. (Final edildi)