Kader

148 20 14
                                    

Ahoy.

Yıldızların ayı geride bıraktığı geceye attım kendimi. Tıpkı bulutların ardında kalmış puslu dolunay gibiydim. Var mıydım, yok muydum belli değildi.

Adel'e kısa bir not yazıp kapısının altından itmiş ve pelerinimi omzuma attığım gibi çıkmıştım saraydan. Simsiyah, göğsünde beyaz lekesi olan atıma atladım. Hiç zorlamadım altımda ki güzelliği. Aheste nal sesleri ile ayrıldım sarayın geniş surlarından.

Kalbimde ki ağırlık koca bir taş olmuş nefes almamı zorlaştırırken zihnimde o tanıdık ses belirdi.

Lorenzo.

Dudaklarıma alaycı bir gülüş otururken pelerinim kapşonunu başıma geçirdim.

"Hayır. Benim adım Seth."

*~*~*~*~*

"Lütfen! Lütfen yalvarırım acı bana!" Gırtlağını sıktığım yaratık zar zor konuşurken önümde ölümü bekleyen diğer iki vampire baktım.

"Size tek bir görev verdim. Ve siz başaramadınız." Ayakları yere değmeyen yaratığın boğazına tırnaklarımı geçirmemle çırpınması birden kesildi. Gırtlağından akan kan dirseğime doğru oluk oluk bir yol izlerken tiksinerek bedeni yere fırlattım.

"İki gününüz var. Saraya giden kafileye ne yapıp ne edip gireceksiniz. Yoksa sizi ölmek için yalvaracak hale getiririm. Anlaşıldı mı?" Üç vampir korkuyla titreyerek başlarını yere yasladılar.

"Anlaşıldı Efendi Seth!" Önümde ki alçak ayak takımına son bir kez bakıp arkamı döndüm. Rutubet ve pislik kokan barakadan çıktığımda keskin ayaz suratımı yalayıp geçti.

Önümde ki engin denizin üstünde ada gibi görünen buz dağı parçaları ve hepsinden belirgin sarayın kulelerine baktım. Kuzey Sarayı. Adının hakkını vermek istercesine buz mavisi kuleler gök ile karışırken beni bekleyen at arabasına bindim.

"Eve mi geçmek istersiniz Efendi Seth?" Arabacı yüzüme bakmadan konuşurken aynı şekilde karşılık verdim.

"Hızlı ol. Gün doğmadan uyumak istiyorum." Yaşlı adam başıyla onaylayıp atlara komut verdiğinde arkama yaslandım. Güneş ufuktan alacakaranlığı yırtmak istercesine kendini göstermeye başlamıştı. Bir süredir atmayan kalbim kendini göstermek istese bile sabit kaldı. O sıcaklığı unutalı çok olmuştu.

Gaia topraklarından ayrıldığım gibi Kuzey sarayının yolunu tutmuştum. Yaklaşık iki ay süren yolculuğumda her gün insanlığım biraz daha yok olmuştu. Sonunda ise beni gören herkes beni bir vampir olarak kabul etmeye başlamıştı. İsmim gibi suretimde değişti. Ne siyah saçlarım ne mavi gözlerim ne de esmer tenim kalmıştı geriye. Baştan ayağa ay gibi beyazdım. Soluk ve soğuk.

Kuzey sarayının bulunduğu Moran topraklarına ayak bastığımda bir şey fark ettim Tharon burada sadece yaşamıyor burada saklanıyordu. Hiç bir güç bahşedilmemiş kralın elbette ki bir çok düşmanı vardı. İyi bir kaptan olmadan buzul denizini aşıp, bir adanın üstüne kurulmuş olan saraya ulaşmak imkansızdı.

Öfkeli değildim artık. Sadece hayatta ki tek gayeme ulaşmak istiyordum. Alemi ve topraklarımı katleden adamın kellesini... Bu yüzden basit ama etkili bir plan yapmıştım. Moran'a adım attığım anda fark ettiğim şey benim anahtarımdı. Moran ticaret ile ayakta kalan bir ülkeydi. Deniz ve kara ulaşımı konusunda gelişmişti. Ve eğer ticaretini sağladığınız mallar ülkeye ciddi bir gelir sağlamaya başlarsa Kral denen piç sizden birebir mal almaya başlıyordu.

Bu tabiki tüccara destek olmak için değildi. Sizi görmek ve kazancınıza vergi ile el koymak içindi. Bunu fark ettiğimde aklıma gelen tek yeteneğimin işe yaracağını anladım. Hançerler ve kılıçlar.

Vampir Hançeri Where stories live. Discover now