︵‿︵‿︵༺✭༻︵‿︵‿︵Asıl mesajı bulmam üzerine aldığım kararın gazabına uğruyordum. Örsan'a zaman kaybedeceğimizi söylememe rağmen dört saattir harcadığı eforun işe yarayacağını söyleyip durmuş, tahmini yarım saat daha dosyaları kurcalamış. En son ise kalkıp küfrederek gitmişti.
Güneş doğarken vücudum dinlenmem için beynime sinyal gönderip durdu. Örsan balkona çıkıp sigara molası vermişken koltuğun kenarına kıvrıldım ve tavana bakarak Baba Soysal'ın yazdığı şeyi düşündüm.
Aydınlığı bulmak için göklere baktığında,
gölgen sana ne fayda?"Neyi kastediyorsun Baba Soysal?" dedim dolan gözlerimle. Sorduğu sorunun içinde vermek istediği mesaj gizliydi ama yazdığından binbir anlam çıkıyordu ve ben anlamadığım her saniye kafayı yiyordum. Sinirle gözlerimi kapatıp yüzümü koltuğa çevirdim. İçimdeki ses bu soruyu Dinçer'e sormam gerektiğini ve cevabı ancak o zaman alacağımı söylüyordu.
"Seren?" Örsan sessizce fısıldayarak içeri girdi ve balkonun kapısını kapatıp klimayı açtı. Uyuduğumu sandı. Uyumuyordum, sadece cevap veremeyecek kadar zihnimdekilerle meşguldüm. Gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalıştım. Bu sırada Örsan yanımdaki koltuğa oturdu.
Ne yaptı bilmiyorum, birkaç dakika boyunca hiçbir ses gelmedi. Sonra ise telefonu titreyince ayağa kalkıp telefonu açtı. "Nesrin Hanım?" dedi beni uyandırmayacak kadar kısık bir sesle. "Sizin de gününüz aydın olsun... Buyrun?"
Dönüp bakmak istedim ama içimden bir ses hareket etme ve bekle dedi. "Yok uyumuyordum, gece soğuk yemişim. Sesim biraz kısıldı da... Hm, hayır. Seren yarım saat önce evime baskın düzenleyip şafak operasyonuyla beni uyandırmıştı zaten... Evet, hmhı." Telefonla konuşuyorken bir yandan gülüyor, bir yandan sürahiden kendine su dolduruyordu. "Kızınızın telefonunun şarjı bitmişti ama az önce şarja taktık. Telefonu hala kapalı olabilir yani. Telaşlanmayın lütfen."
Öyle iyi yalancıydı ki...
"Buraya mı geleceksiniz? Konumu gönderiyorum o halde size." Birkaç saniye sessizlik oldu. "Gönderdim ama şöyle yapalım, size zahmet olmasın... Seren lavabodan çıksın, kahvaltı yapacaktık zaten. Kahvaltı bittikten bir iki saat sonra size geliriz." Gülümseyen ses tonuyla konuştu. "Sağ olun, ona haber vereceğim." Durdurdu. "Ha... Evet bulduğunuz adrese gittim. Basit bir şakaymış sadece, avukat olduğum için arada böyle beni şakalamaya çalışan e-mailler alabiliyorum. Sizin de zamanınızı çalmışım, lütfen kusura bakmayın... Tamam, tamamdır. İyi günler." Telefonu kapattığı gibi derin iç çekişini buradan duydum.
Ve Örsan'ın beni iki saat sonra uyandıracağının bilincinde olarak uykuya daldım...
Ancak hiçbir şey tahmin ettiğim gibi olmadı.
Bir saat bile geçmeden kapıdaki tıklama sesi tüm dünyanın kapı sesimizi duyacağı şekilde çalınmış, ısrarla zile basılmıştı. Yine de gelen sesler beni zar zor uyandırdı. Üç gündür doğru düzgün uyumadığım için o kadar yorgundum ki gözlerimi bile açamıyordum.
"Seren, Seren kalk!" Örsan'ın elini omzumda hissedince algılayamayan bir şekilde homurdanarak ona cevap verdim. "Geldiler!" dedi beni bölerek.
"Ne?"
"Dinçer geldi diyorum!" Sarstı. "Uyan."
"Dur..." Yavaşça doğrulurken kapının kırılacağı konusunda tereddütlerim vardı. "Örsan sen bir yere gir, ben açacağım kapıyı." Ayağa kalkıp gözlerimi ovuşturdum. "Bakma öyle! Sana zarar vereceğinden korkuyorum. Hem sen dememiş miydin öyle evime izinsiz giremez, yasal yolları kullanmadan buraya gelirse sıçtı falan diye? Patladı işte!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİBİRYA EKSPRESİ
ActionSeren Bademci belirli sebeplerden kaçmak için Rusya'da bulunan Sibirya Ekspresi'ne katılır. Yolculuk esnasında yalnız başına seyahat edeceği için iki kişilik bir oda kiralamıştır. Bahsedilen Ekspres altı gün sürecektir ancak Seren, seyahatinin ilk d...