Islık gibi ağlamak - 22

10K 1.2K 165
                                    

Geçmiş bayramınız kutlu olsun, her gününüz bayram tadında geçsin :) 

Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı bekliyorum.

Adam sıkkın bir hareketle kelepçeli ellerimden tutup beni kendisine doğru çektiğinde buz tutmuş düşüncelerim aniden çözüldü. Eğer Aras'la birlikte hapsedilecek olursam bu ikimizin de sonu olurdu. Üstelik hapsedilmekle kendimi aynı cümle içinde bile hayal edemiyordum. Beni tutan adama, neresine olduğuna aldırış etmeden sert bir tekme savurdum. Fakat karşılığında en ufak bir acı nidası bile alamadım. Sadece öfkeli bir homurtu; hepsi buydu. Başka birilerinin daha yaklaştığını belirten ayak sesleri duydum.

"Zorluk çıkarma." dedi biri, daha çok tükürür gibi. Biri omuzlarımdan tutuyordu, bütün gücümle omzumu kurtardıktan sonra başka bir tekme daha attım ve kaçmaya davrandım. Mantıklı olan yanım okyanusa dek yakalanmadan koşmamın imkansız olduğu gerçeğinin farkındaydı ama o anda mantığımın işlediği söylenemezdi. Bir metre bile ilerleyememişken yakalandım, can havliyle kafamı geriye savurup arkamdan yapışan adamın kafasına vurdum. Bu kez öfkeli bir homurtunun yanında ufak bir nida alabilmiştim. 

Keşke her şey bu kadarla kalsaydı. Keşke adamların ellerinden kurtulup bir şekilde okyanusa varabildiğimi söyleyebilseydim. Başımın arkasından aldığım sert darbe, bir silahtan ya da bir coptan gelmiş olabilirdi. Bilmiyorum...Bildiğim tek şey darbeyle birlikte nefesim kesildi ve gözlerim karardı. Sendelediğimi ve beklenmedik acı karşısında şaşkınlık duyduğumu hatırlıyorum.

Gerisi koca bir boşluktan ibaret.

***

Gözlerimin önünde yapış yapış, katranlaşmış ve kirpiklerimi birbirine yapıştırmış rahatsız edici bir tabaka vardı. Biri hiç durmadan inliyor, kısık sesle yalvarıyor; daha uzaklarda bir ses ise kulakları tırmalarcasına bağırıyordu. 

Gözlerimi güçlükle aralayıp bulanık görüntüyü anlamlandırmaya çalıştım. Sert ve soğuk bir zeminin üzerinde yatıyordum, az ötede siyah ve kalın parmaklıklar görünüyordu. Doğruldum ve aynı anda başımın arkasında hissettiğim acı had safhaya vardı. 

Elimi başımdan aldığım darbeden kalma yaraya götürdüğümde, pıhtılaşmış kirli kan bulaştı avuçlarıma. Kaç saattir baygındım? Hiç bir fikrim yoktu. Beynim bulanık ve düşüncelerim kontrolsüzdü. 

Susamıştım ve bunun beni öldürmesinden korkar haldeydim. Titreyen bacaklarla ayağa kalktım ve parmaklıklara doğru yürüdüm. Altı üstü on metre karelik loş bir hücrede tek başımaydım, inildemeler ve haykırışlar başka hücrelerden yükseliyordu. Dizlerimin üzerine çöküp parmaklıkları kavradım ve uzun bir süre korkunç bir ruh haliyle bekledim. Aradan belki saatler geçti.

Karşı hücreden gelen kulak tırmalayıcı haykırışlar tükendi ve kısık iç çekişlere dönüştü. Çok uzaklarda bir anahtar sesi duyuldu ve ayak sesleri önce uzaklaşıp sonra yaklaştı. Gözlerimi parmaklıkları sıkmaktan bembeyaz kesilmiş ellerime diktim. Kelepçeler, sanki yıllardır ellerimdeymiş gibi tabii görünüyordu. Birkaç dakika sonra ayak sesleri bulunduğum hücrenin tam önünde durdu. Anahtar şıngırtısı ve bir kilit sesinin ardından kapı açıldı. Ayağa kalkacak dermanım yoktu bu yüzden sert ve güçlü eller beni ayağa kaldırıp sürüklemeye başladığında neredeyse minnet duydum. Hücrelerle dolu loş koridorda itiraz etmeden yürüdüm ve bir kat merdiveni adamın sabırsız homurtuları eşliğinde tırmandıktan sonra daha geniş bir alana çıktım. 

Ortalıkta kimse yoktu, pencere yoktu, bir ipucu yoktu sadece boşluk ve karanlığı delen tozlu küçük lambalar vardı.

Aniden sola doğru çekildiğimde yalpaladım ve adamın başımı sertçe eğip itmesiyle duyduğum acıyı yutarak dar bir kapıdan içeri girdim. Adam yeniden itekledi ve beni küçük bir masanın önündeki demir bir sandalyeye oturttu. Kelepçeli ellerimi masanın üzerine yerleştirdi. Tek kelime bile etmeden çıkıp gitti.

Su CinleriWhere stories live. Discover now