Tehlikeye giden yollar - 27

9.1K 1.2K 161
                                    

Hapishaneye, firar ederken yakalanmış mahkumlar olarak dönmektense ölmeyi yeğlediğimiz düşünülürse, daha önce bir kez bile gerçek anlamda helikopter kullanmamış birine itiraz etmememiz garip bir durum değildi. Aras da dahil olmak üzere hepimizin içinde endişe kırıntıları yeşerse de kimse ses çıkarmadı. Yükselmeye başladığımızda gergin bir halde pilot koltuğunun yanına oturdum ve başımı bacaklarımın arasına aldım.

"Bir haftaya yakın zamandır ağzıma tek lokma girmedi." dedi Neil, birkaç dakika sonra. "Umarım helikopter erzak taşıyordur."

Ayak seslerinin uzaklaştığını duyduğumda başımı kaldırdım ve Neil'in helikopterin arka tarafındaki kabine girdiğini gördüm. İçeriden tıkırtılar geldi ve sonra ortalık sessizleşti. Hümeyra ve Duygu, yerde oturmuş, ifadesiz yüzlerle dışarıyı izliyorlardı. 

Başımı yeniden bacaklarımın arasına yerleştirdiğim sırada kabin kapısının açıldığını duydum.

"Yemek var mıymış?" diye sordum, guruldayan midemi hissederek. Açlığım onunkinin yanında bir hiçti ancak yine de mideme girecek bir lokmaya hayır demezdim. 

Cevap gelmedi. Onun yerine ayak sesleri duydum. 

Hissetmiş miydim? Doğrusu, hayır.

Başımı kaldırıp da Neil'in kafasının tam arkasında bir silah namlusuyla birlikte, ellerini teslim olmuş bir halde havada tutarak gelişini gördüğümde geçirdiğim şoku unutmam mümkün değil.

Yutkundum ve ağzımdan tek kelime çıkmadı. Pilotun helikopterde yalnız olduğunu düşünerek aptallık etmiştik.

"Helikopteri.Hemen.İndir." dedi adam, tane tane. Sivildi, iri olmasa da çelimsiz de sayılmazdı, sakalları en az üç günlüktü. Elindeki silah, pilotun elinde gördüğüm silahtan daha büyüktü. O silahın, saniyeler içinde hepimizin kafasını dağıtabilecek kapasitede olduğuna emindim.

Başımı çevirip Aras'a baktım. Gözleri gökyüzüne odaklansa da yüzü az önce duyduklarının gerginliğini taşıyordu. 

Alçalmak yerine aniden hızlanarak yukarı yükseldi ve yeryüzüyle aramızdaki mesafeyi katlamaya başladı. 

"Durma." dedi, kayıtsız bir sesle. "Tetiği çek. Kendim de dahil kimse umurumda değil. Hatta önce beni vur. Böylelikle düşen helikopter geri kalanları halletmiş olur. Sen de dahil. "

Gözleri öylesine kararmış ve ses tonu öylesine kayıtsızlaşmıştı ki, söyledikleri gerçek mi yoksa yalan mı anlayamıyordum. 

Silahı tutan adamın yüzünde bir kas seğirdi ve çatık kaşları gözlerinin üzerini kapattı.

Helikopter bir hava akımına kapılmışcasına salladığında destek alabilmek için koltuğun iki yanına tutunmak zorunda kaldım. Yedi bin metreye yaklaştığımızı gördüğüm sırada, güvenli sahada olup olmadığımız konusunda kuşkuya kapıldım.

"İndir." dedi adam, kesin bir sesle. Aksanı ve konuşurken zorlanması bana dili iyi bilmediğini düşündürüyordu. Namluyla Neil'in kafasına sertçe indirdiği anda, Neil kapanan gözlerle helikopterin zeminine düştü. 

Adam anlaşılmaz bir yüz ifadesiyle elindeki silahla yaklaştı ve namluyu Aras'a doğrulttu. Adamın gözlerindeki şüpheyi, korkuyu ve kararsızlığı görebiliyordum. Daha önce kimseyi öldürmediğine bahse girebilirdim. 

Göz ucuyla Hümeyra ve Duygu'nun oturduğu yere baktığımda yalnızca Duygu'yu görebildim. Bakışları benim göremediğim bir tarafa sabitlenmişti. 

"Beni duydun." dedi Aras, kayıtsız bir ses tonuyla konuşmayı sürdürerek. "Buradaki kimseyi ölümle korkutamazsın."

Helikopter bir kez daha yalpaladığında ağzımdan bir çığlık çıktı. 

Su CinleriWhere stories live. Discover now