"Bakın, bayım, biz size yazılı olmayan bir ilacı veremeyiz. İstediğiniz ilaç kesinlikle reçete ile satılmalı."
"Ben daha önce kaç kere aldım bu ilacı sizden. Hiç de reçete istemediniz. Şimdi ne oluyor da reçete diye tutturuyorsunuz?"
"Bayım, sabrımı zorlamayın. Bu ilaç kilit altında! Ne size ne de bir başka kişiye reçetesiz satmadık. Satmayacağız. Doktorunuz yazsın gelin verelim."
"Ben yalan mı söylüyorum. Kim bu eczanenin sahibi? O gelsin. Bana kendi verdi bu ilacı."
"Son kez söylüyorum. Bu ilacı size hiç kimse reçetesiz vermeyecek. O yüzden olay çıkartmayın lütfen."
"Bakın sınavlarım var ders çalışmam lazım. Terfiim buna bağlı ve çok az vaktim kaldı.
Mert adam ile konuşmaya ikna etmeye çalışırken Yağmur çoktan yan tarafa geçmiş Nil'i çağırmıştı.
"Mert, ben beyefendi ile ilgilenirken sen de şu ilaçları arkadaki dolaba kaldırır mısın?" Mert'i adamın kızgın bakışlarının hizasından çekti. Mert, konuşulanları dinlemek için bir süre ara kapının yanında durdu. Çünkü zaten kalkacak ilaç yoktu. Mert konuşmanın gidişine göre davranacaktı.
Nil, sinirli olduğu belli adama döndü, sakin bir sesle,
"Ben yardımcı olayım. Ne istemiştiniz?"
"Bakın, Concerta istiyorum. Tek yapmak istediğim uykumun gelmemesi. Bunda ne var anlamıyorum. Bağımlı değilim, hasta değilim sadece ders çalışacağım."
"Elbette anlıyorum. Size yardımcı olmak isterim. Ne verebilirsiniz?"
"İşte ya, anlayacağınızı biliyordum."
"Sorun değil ama biliyorsunuz bu ilaçlar pahalı. Kartla mı ödeyeceksiniz?"
"Nakit vereceğim."
"Anladım. O zaman siz bekleyin ben dolaptan getireyim. Ne içersiniz?"
"Bir şey içmem. Acele edin yeter."
"Elbette."
Yağmur, ön tarafta yine raf siliyordu. Dışarıda erkek arkadaşı bekliyordu ama çıkamıyordu. İçerideki durum buna engeldi. Sakin davranması gerektiğini biliyordu.
Nil, arkaya geçmiş bir yandan dolaptan çıkartıyormuş gibi yapıyor bir yandan da konuşuyordu.
"Bir kutu ne kadar idare eder? İsterseniz iki kutu vereyim."
"Olur, iki kutu alayım. Param olunca yine gelirim."
"Süper olur. Neden bir çayımı içmiyorsunuz? Yeni demlendi ben de içecektim bir tane."
"Ders çalışmam lazım. Başka zaman."
"Tamam, şimdi geliyorum. Amma kilitlemişim bunu da. Üç kere anahtar mı çevrilir." o bunları söylerken çoktan Mert'in açtığı telefon sayesinde polisler eczaneye girmişti. Ama iki poliste adama doğru bakmamıştı bile. Tek istekleri olay çıkmadan onu oradan çıkartmaktı.
"Hanımefendi, bir telefon geldi ben sonra uğrar alırım. Siz hazırlayın." dediğinde Nil polislerin geldiğini anladı. Ön tarafa geçerken sanki polisleri fark etmemiş gibi yaptı. Adama doğru bakıyordu.
"Hazır zaten. Buyurun size köşedeki marketin adresi. Bol bol kahve alırsınız. Tabii neden bu ilacı istediğinizi polislere anlattıktan sonra! Bir de... Sakın ha ne beni ne de çalışanlarımı tehdit etmeye kalkma. Buralarda bir daha seni ve benzerlerini görmeyeyim."
Polisler o sırada kaçmaya çalışan adamı çoktan kıskıvrak yakalamıştı. Kısa süre önce bir bağımlı benzer bir teşebbüste kendisine karşı koyan eczacıyı vurmuştu. O yüzden kendi bağlı oldukları karakol ile böyle bir çalışma yapmış, Mert ile Yağmur'a da ne yapacakları öğretilmişti. Polisler adamı çıkartırken ellerinden kurtulmak isteyen ve sağa sola tekme savuran adam kapının camını kırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAHVE FALIMDA CİNAYET VAR!
AdventureCinayet Masasının çevik polisi Hakan Çevik... İşinde taviz vermeyen, kurallara bağlı bu polisin bile 'hayır' diyemeyeceği güçler var. Nil Aydıner, eczacılık yaparken bir de Yosun Güzellik Merkezinin sahibi oldu. Kahve fincanını bahane ediyor ve bi...