Bölüm 4-Eve Hoş Geldin

3.4K 334 12
                                    

3 saat 45 dakika.
Yolculuğun uzunluğundan mı yoksa bana yabancı gelen bir yer olmasından mı bilemiyordum ama,bizi getirdikleri yerin parlak,mutlu Togram ile uzaktan yakından alakası yoktu. Tellerle kaplı sınırı hızla geçerken ciyaklayan sürtünme sesi kaçmış olan uykumun üzerine kulaklarıma hiç iyi gelmiyordu.
Tabelası bile olmayan bu şehir,binaları,kocaman görkemli heykelleri hatta bayrakları bile yeşil renkte olan bir yerdi. Sanki birisi eline boya alıp tüm şehre baş aşağı dökmüştü.
Bir anlığına acaba insanları da yeşil midir diye aklımdan geçirdim. Aptallaşma.
Trenimiz şehrin tam ortasından geçiyordu,yavaşlamaya başladığında herkes gibi camlara bakıyordum, merak içinde trene doğru koşan yeşil elbiseli insanlara aptal bakışlar atıyordum. Uzaktan ameliyata koşan paniklemiş doktorlara benziyorlardı,eskiden televizyonlarda yayınlanan dizilerdeki gibi.
Raven cama bakmaya tenezzül bile etmiyordu,nedenini bilmesem de üstünü başını kontrol ediyor,elleriyle saçını düzeltip duruyordu.
''Bir sorun mu var?'' diye sordum.
''Hayır,o adam bize Başkan'ın bizzat açıklama yapacağını söylediğinde bunun önemli olduğunu düşündüm. İyi görünmeliyiz.'' diye cevap verdi.
Elim istemsizce saçıma gitti,kaç haftadır yıkanmamıştım? Daha tanışmadığım Başkan'ın gözünde Raven'ın yanında duran aptal,kokuşmuş bir kızdan başka bir öteye geçemezdim.
Ayrıca,salgından sonra bu kadar kısa sürede böyle bir düzen kurulup üstüne üstlük nasıl bir başkana sahip olabilmişlerdi merak ediyordum doğrusu. Bunun olması için yeni bir toplum düzeni gerekmez miydi? Yada dışarıdaki yeşil kabusla sağlanan bu düzenin uzun süre önceden planlanması gerekmiyor muydu?
Kalabalık trenin her yanını sardığında,ön sıradakilerin yanlarındaki "eşleriyle" inmeye başladığını gördüm.
Dışarıda boğuk ama güçlü,birden fazla kişinin tekrar ettiği bir söz duyuyordum.
Hoşgeldiniz veya defolun.
Tren ayak sesleri ve fısıldaşmalarla dolup taşıyordu. Herkeste aynı korkunun izleri beliriyordu yavaş yavaş. Bu insanlar kimdi? Neden bizleri coşkuyla karşılıyorlardı?
Ayağa kalkarken başımı öne mi eğsem yoksa yüzümü onlara cesurca göstersem mi diye düşündüm. Önemli biri olmayabilirdim ama Ekstra olmanın bir özelliği olması gerekirdi.
Raven'ın sesiyle ürperdim,"Hadi gidelim." dedi başıyla kapıyı işaret ederek.
Önden gitmesine izin verdim,belki görünüşü sayesinde insanlara merhaba diyip onlarla konuşmayı seven biriydi,bu sayede kimseyle konuşmadan yoluma devam edebilirdim.
Raven kolunu uzattı,nazikçe kolunu tuttum,galiba takım gibi görünmemizi istiyordu. Beraber son bir kaç grubun arasına karışarak yeşil okyanusa adımımızı attık.
Etrafımda konuşan kocaman aģaçlar var gibiydi,her şey yeşile karışıp birbirinin içinde kaybolacaktı,başka renk giyseler olmaz mıydı?
"HOŞGELDİNİZ!" diye cıvıldadı küçük bir kız çocuğu tam dibimde.
Ona bakmak için geç kalmıştım çünkü gruplar iki sıra haline getirilmişti. ileride duran kocaman - ne yazık ki yeşil olmayan- binaya doğru dönmüşlerdi.
En başta trende bizimle konuşan Doktor Wood bekliyordu. Yüzü gergin ve sertti. Her an bağıracak gibi duruyordu.
Raven çevresini incelerken derin bir nefes aldı,buraya ilk gelişi olduğu,dudaklarını ısırmasından ve alnında biriken terlerden belli oluyordu.
Adımlarımızı hızlandırdık ve sol tarafta duran sıraya ilerledik.
Peşimizdeki kalabalık sustuğunda,asıl olayın başladığını anlamak için herhangi bir uyarıya ihtiyacımız yoktu.
"Tekrar merhaba." dedi genç kadın.
Karnına yasladığı dosyasına bakarak konuşuyordu,bir eliyle sayfayı karalıyordu.
"Yolcuğunuzun iyi geçmiş olmasını umuyorum. Trende sizlere açıklandığı kadarıyla görevlerinizi öğrendiniz. Ve sevgili başkanımız sizlere geldiğiniz için teşekkür etmek ve daha çok açıklama yapmak amacıyla bir yemek düzenliyor. Bizi takip edin."
Sevgili başkan fazlasıyla cömert biri olmalıydı. Yemek yemenin fikri bile mideme rahatlatıcı bir his göndermişken içim içimi yiyiyordu. Kime güvenecektim? Tanımadığım Raven'na mı?
Yada bu işin altından kalkmak için kendime güvenmeliydim.
"Claire..." diye uyardı Raven.
Panikleyerek etrafıma baktım,eski alışkanlık işte.
"Efendim?" dedim sakin olmaya çalışarak.
"Kolumu acıtıyorsun. Sakin olsan?"
Tırnaklarımı geçirmiş olduğum koluna bakarak utançtan yere baktım,sakin ol. Henüz bir şey başlamadı.
"Pardon." dedim yutkunurken.
Omuz silkerek karşıya baktı.
Raven'nın sakinliği ve şu anki asil duruşundan güç almaya çalıştım. Artık biz bir takımdık-acaba gerçekten de öyle miyiz?- ve sanırım bundan sonra en çok göreceğim insan yüzü onunki olacaktı.
Binaya yaklaştıkça uzun sütunların üzerine kazınmış iki cümle görüyordum,belli belirsizdi ama her adımla burada tek geçerli kuralın Başkan'ın binasına bizzat yazılmış olduğunu fark ettim.
"Yaşamak için,kana ihtiyacınız yok. Kurallar hayali gerçek kılmak için koyuldu."
"Pekala. Madem öyle..." diye mırıldanmıştı Raven benimle aynı noktaya bakarken.
Kana ihtiyaç yok muydu?
Yoksa benim anlayamadığım bir kelime oyunuyla mı aklıma kazınması için yazılmıştı?
Binaya giden herhangi bir merdiven yoktu,düz ve sade bir girişi vardı. Sağ taraftaki grup hızla içeri doluşurken geride bekliyorduk.
Sıra bize geldiğinde şu an nasıl bu kadar sakin olabiliyordum anlamıyordum. Vücudum bir taş gibi sert ve işlevsiz dururken,aklımdan tek bir düzgün düşünce geçmiyordu.
Doktor Wood'un keskin sesini duydum,"HERKES İÇERİ!"
Gruptakilerin adımları düzensizdi,bir kaç adım merakla atılırken görülen her yeni şey için uzun süre duruyorlardı.
Haklılardı,burası yeterince etkileyici olmakla beraber,buram buram zenginlik kokuyordu.
Duvarlara,tavana çizilmiş ilginç desenler vardı. Daha dikkatli baktığımda,bunların birer sarmaşık bitkisinin detaylı çizimleri olduğunu gördüm. Her bir yaprak ve kıvrımlı dalları tüm duvarları ağ gibi sarıyordu.
Proje Ivy. Ah,demek Sevgili Başkan sarmaşık seviyor. Güzel bir ilham kaynağı olmalı.
Raven artık saymayı bıraktığım kadar çok kez saçını düzelttiği için,bu hareketi sabrımı zorluyordu. Sürekli tekrar eden şeyleri sevmezdim. Herhangi bir hareket veya bir ses. Nedenini bilmiyordum.
Her ne kadar aylardır insan içine çıkmamış olsam da,sanırım eski Claire içimde kıpırdanıp duruyordu. Beni dışarı çıkar! Ölüyorum!Ö-L-Ü-Y-O-R-U-M!
"Bence saçın yeterince düzeldi. İyi misin?" diye sordum gözümü duvarlardan ayırmadan.
"Ah...bilmiyorum. Bu tahmin ettiğimden daha önemli bir şey olmalı Claire." dedi.
Sonra gözleri parladı,sanki güneşin doğuşunu ilk kez gören yada yazın ilk dondurmasını yemek isteyen küçük bir erkek çocuğunun masum bakışlarıyla tek bir noktaya bakıyordu. O an şöyle düşündüm: O hala bir çocuk. Tıpkı benim gibi. Masum. Masumdu. Bir zamanlar masumdu.
Kalın bir ses duvarları titretiyordu,"Eve hoşgeldiniz."
İki tarafında da sarmaşıklar bulunan kürsüsünden konuşan kişi oydu. Başkan.
Bende tıpkı Raven gibi hazırlıksız yakalanmıştım. Bu büyüleyici zenginliklerde o kadar kaybolmuştum ki,konuşan kişiyi tanımam uzun sürmüştü.
Ama bu tanıma anı benim için yeni değildi. Aynı kırlaşmış saçlar ve aynı sivri burun. Ela gözler,uzun ince bir vücut. Yada mezardan çıkmış bir ceset.
Uyuşuyordum. Bu mümkün olamazdı.
Dudaklarımla söyleyeceği her kelimeyi tekrar ettim,çünkü o zaten uzun süredir başımızda olan kişiydi. Başkanımızdı. Ölmemişti.
Sesini tekrar duyduğumda,artık her şeyin mümkün olabileceğinden emin olmaya başlıyordum.
"Ben Başkan Calibren,Proje Ivy'ye hoşgeldiniz."

Proje Ivy (Güncellenmeyecek)Where stories live. Discover now