Bölüm 15-Cesaret

2.6K 237 34
                                    

+Öncelikle okuyucularıma bir selam borçlu olduğumu düşünüyorum,selam! Tekrar döndüm!(sevinen var mı acaba merak ediyorum) Umarım Proje Ivy'yi özleyen ve seven herkes tekrar hikayeyi bulmuştur ve bu bölümle beraber okumaya devam eder. Çünkü en çok onlar adına üzülmüştüm gittikten sonra. Ve umarım yeni keşfedip okuyanlar da beğenerek okumuştur.
+Multimedyada kısa süreliğine koyduğum kapak var.
+Son olarak;
Hikayedeki değişiklik: Felix ve Emily isimlerini Ralf ve Lily olarak değiştirdim. Daha önce yapacaktım ama şimdi hatırladım. İçime sinmiş oldu şu an. Felix ve Emily olmasının nedeni de hesabı kapatmadan önce okuyup sevdiğim Rüya Bekçisi'nin sevdigim iki karakteri olmasıydı. Kısaca, okurken tuhafınıza gitmesin.
+Neyse devam etmeye hazırsanız... İYİ OKUMALAR DİLERİM!

****

O hissi anlayamazsınız.

Kelimelerle doğru dürüst ifade edilemez bu.
Birinin aklını kontrol etmenin verdiği o muazzam ama yağ gibi kaygan hakimiyeti anlayamazsınız. Çünkü o süre içinde zaman kavramı ufalanıp,ellerinizin arasından kum misali kayıp gidiyor. Sizin tek yapabildiğiniz ise zamanın karşısında durup bir kişiyi kontrol etmek. Çünkü gerçekten de kısacık bir sürede oluyor hepsi.

Ben bile tam olarak neler yaşandı kavrayamamıştım.

Silahı gördüğüm andan itibaren her şey kulaklarımda yankılanan boğukluk,kafamdaki uyuşuklukla geçip gitmişti. Nasıl oldu da koştum,doğru yere geldim bilmiyordum.
Kendime geldiğimde bizi buraya getiren arabada Raven'ın yanında oturuyordum.
Kurtardığım çocuk,River'da onun diğer yanında oturuyordu ve gözlerini kapatmış haldeydi. Eğer ben o şeyi yapamasaydım tıpkı uyuyormuş gibi görünecekti. Ölecekti,o adam ona işkence yapmaya devam edebilirdi.
Uyuyor muydu? Yoksa yaşadıklarını mı düşünüyordu?
Derin bir nefes aldım,acaba ne yaptığımı anlatmam gerekecek miydi?
Ya da River bir şeyler anlatacak mıydı?

"Bence başardık." dedi Raven.
"Öyle mi?" dedim ve hafif hafif titremeye devam eden parmaklarımı birbirine dolayıp sıktım. Bu iyi bir şey değildi elbette. Ama durduramıyordum. Bu yüzden de elimden geldiğince dişlerimi sıkıp ellerimi iyice birbirine kenetlemeyi çözüm bulmuştum. Daha kötüsü,River'a bakmak istediğimde aklıma adamın boş bakışları ve yerdeki silah geliyordu. Ve çocuğun küçük bedenindeki tüm o kanlı kesikler ve yaralar... Keşke zihin kontrolünden önce iyileştirme gücü gibi bir şey olsaydı. O zaman ona yardım edebilirdim,en azından onu tam olarak kurtarmış olurdum.
"Evet,birini kurtardın. Başardın. Yani şey, ben ölü bir adam buldum,Marie ise parçalanmış bir vücut. Bu durumda sen onu kurtarmasaydın başarısız olurduk ve ceza alabilirdik." dedi.
Sanki benim sonradan uyandığımı bilmiyormuş,hep onların yanındaymışım gibi konuşuyordu ve cezadan bahsediyordu. Yoksa bu görev bizi sınamak için miydi?
Ya da daha bu sınamanın başlangıcı mıydı?
Sormadan öğrenemezdim.
"Bunlar bir tür sınav gibi mi? Yani biri bizi değerlendiriyor mu?" dedim.
Ben bunları söylerken,araç yavaşça durdu. Gelmiştik.
River bana bakıyordu,sanırım beni bekliyordu. Raven'a yalvaran bir bakış attım,bana burada neler döndüğünü anlatması gerekiyordu. Ama her ne hikmetse başını başka bir yöne çevirerek benden adeta kaçtı.
Ne yapacağımız belli bile değildi ve bu gidişle akli dengemi kaybedecek duruma bile gelebilirdim. Kafamda o kadar çok susmayan soru ve çelişki vardı ki elim kolum bağlıydı, bana ne söylenirse yapmak zorundaymış gibi hissediyordum.
Bu rahatsızlık veren his tıpkı bir zehir gibi damarlarımda ilerleyerek düşüncelerimi eritiyordu. Düzgün bir karara varamıyordum.

''Farkında mısın bilmiyorum ama...'' arabanın kapıları açıldı,ben şaşkınlıkla kimin kapıyı açtığına bakarken Raven çoktan araçtan inmişti bile.
"Tekrar hoşgeldiniz." dedi kalın bir erkek sesi.
Arabadan indiğimde biri pantolonumu çekiştiriyordu. Başımı eğip baktığımda bunun River olduğunu gördüm.
"Ne oldu?" diye sordum.
River parlayan gözleriyle bana bakarak tek kelime etmedi. Nedenini idrak etmem çok kısa sürdü elbette.
Çocuğun pantolonumu çekiştirmesi ve ardından kafamı çatlatan, evet çatlatan tuhaf çatlama sesi ard arda gelmişti.
Sanki kafatasım elektrik çarpmasıyla boğuşuyordu. Bu nasıl bir şeydi böyle?
Gözlerim kocaman açılmış River'a bakıyordum. Bunu... o mu yapmıştı yoksa?
Cüssesine ve sadece bir çocuk olmasıyla bağlantılı olarak yapabileceği bir şey değildi bu. Sadece bir çocuktu.
Yok artık daha neler. Belki de ormandaki adamı kontrol etmemin bir yan etkisiydi bu. Demek ki bu tarz bişey acısını sonradan çıkartıyordu benden.
Dişlerimi sıkıp karşımda duran adama bakmaya zorladım kendimi. Neye odaklanmalıydım,adama mı yoksa kafamdaki çıtırtıya mı?
Adam sol elini bana doğru uzattı,dişimi sıkmaktan konuşabilecek miydim acaba?
Zor da olsa kolumu kaldırabildim,selamlaşmayı yaparken adam yüzümü inceliyordu. Bende onu inceleme fırsatı bulmuştum.
Adam üzerindeki askeri kıyafetlere bakılırsa gerçekten önemli biri olmalıydı. Yakasında,isminin yazdığı küçük kartın üstünde dört adet altın yıldız vardı. Acaba burasının ne kadarı askeri bir kısım diye düşünmeden edemedim.
Adı Sage'ti.
En fazla kırk beş yaşında olabilirdi,buğday renkli bir teni ve tenine uygun renkte kumral renkte hafifçe beyazların belirdiği saçları vardı. Bakışlarında beni rahatsız eden bir şey vardı. Neydi bilemiyordum ama elimi tutarken ve sallayıp bırakırken irkilmiştim ama hâlâ arkamda duran ve pantolonumu tutan River'ı ezmemek adına geriye bir adım atamamıştım. Neyse ki kafamdaki tuhaf çatırtı kesilmişti.

Proje Ivy (Güncellenmeyecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin