✴25.BÖLÜM✴

5.4K 238 21
                                    

Şarkı; Halil Sezai - Git

Belki bütün kuşlar uçar. Belki değil, mutlaka!


Çok uzun zaman önceydi. Dört yıl önce diyebilinecek kadar uzun. Henüz büyümemiş, küçük, bugünkünden daha yaralı, savunmasız bir Hüma vardı o zamanlar. Yalnızdı. Yalnızlığında kademeleri vardı. Hüma en yalnızıydı. Özgür değildi. Oysa onun adı cennet kuşuydu. Gökyüzünde gezen cennet kuşu.

En çok sevdiği tarafından yalnız bırakılan bir Hüma vardı o zamanlar. Boş kaldırımlarda yürürken hüznün göz bebeklerine oturabileceği kadar yalnız bırakılmıştı. En çok sevdiğini uğurlamıştı. Çok tazeydi yaraları. Çok yeniydi.

Ruhundaki yaralardan oluk oluk kanlar akarken onu paniğe geçiren kalbini tekleten o ses duyulmuştu. Ölüme zaten her zaman yakındı ama bu. Bu ölümün içinde olduğunu anlamasını sağlayan bir sesti. Aldırmadı. Yaptığı işe devam etti.

Henüz okula yeni başlamış olmasına ve kimseyle konuşmamasına karşın ilk cezasını almıştı. Suçsuzdu oysaki. Şimdi alnındaki teri, sildiği ahşap yüzeye damlarken daha iyi anlıyordu suçsuz olduğunu. Yalnız olduğunu.

Karanlığı da beraberinde getiren o ses tekrar kapladığında kulaklarını ayak sesleri de eşlik etmişti bu sefer. Elindekini yere atarak son gücüyle koştu kapıya ama kapı açık değildi. İşte şimdi gerçekten ölümün kucağında olduğunu anlamıştı. Denedi. İçindeki son umut kırıntısı ayaklarının altından sızan alevlere karışıncaya dek denedi. Ama başaramadı. Yenilginin buruk tadı damağındaydı artık. Gözleri başka çıkış kapısı aradı ama bulamadı.

Kurtulmak istiyordu ama kalbi ona hiç yardım etmiyordu. Neden yardım etsindi ki. Yaşamasını isteseydi çektiği onca acıya rağmen hala hasta olmazdı.

Uzaklaştı dumanlardan. Salonun cam olan dışarıya bakan kısmına yürüdü. Çok yüksekti. Nasıl çıksındı ki. Hadi çıktı diyelim bu camı içeriden kırması olanaksızdı.

Bütün umutları söndüğünde, verdiği hangi nefesin son olacağını düşündüğünde bir ses duydu dışarıdan. Ona bakan bir çift kahverengi göz. Umutla, endişeyle bakan. Bir şeyler söylüyordu ama Hüma duyamıyordu. Dudaklarını okumaya karar verdi. Ona camın önünden çekilmesini söylüyordu. Dediğini yaptı ve o an bütün duyduğu seslerden daha keskin ama daha umut dolu bir ses duydu. Cam kırıkları ayaklarının altında toplanırken onu kurtaran bir çift gözde takılı kaldı bakışları.

" Daha çok bekleyecek misin? Hadisene. " dedi karşısındaki kız.

" Burayı çıkamam çok yüksek. "

" Yanmak mı istiyorsun? Çabuk ol hadi. " Hüma son bi kez dönüp arkasına baktı. Alevler salonun ortasına kadar gelmişti ve dumanlar temiz havayı yutmuştu.

Bütün sabrıyla, umuduyla, gücüyle denedi Hüma. Asıldı cama. Tabanında kalan kırıklar elini acıtmıştı, kanatmıştı ama yine de vazgeçmedi. O ne zaman vazgeçmişti ki zaten. Ama karşısındaki manzarayı görünce bir kez daha kıpır kıpır oldu içi. Uzatılan eli tuttu. Dört yıldır bırakmadığı o eldi uzatılan Hüma'ya. Şimdi o ele veda etmek kolay mıydı ki?

" Gitmeyecek misin? "

" Korkuyorum. " Geçen sene bu zamanlar bir kitap okumuştum. İnsan bu dünyaya öğrenmeye gelir diyordu yazar. Sen en son gitmeyi öğren çocuk. Ben gitmemiştim belki ama. Uğurlamıştım tüm sevdiklerimi. Ayın Güneş'i uğurladığı kadar davetkârdı bazen uğurlayışlarım ama bu defa. Bu defa sadece hüzün vardı.

TUTULMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin