Loner -3-

9.8K 762 171
                                    

Driririm ben geldimmm *-* Bölümü Bmopmo'ya ithaf edip kaçıyorummmm

Sadece dokunuşlarıyla bile, Kyungsoo'nun bütün zihni onla dolmuştu.

Jongin.
Jongin..
Daha fazla Jongin...

Anadan doğma, çıplak bedenleri azar azar birbirlerine sürtünürken, Kyungsoo onu daha iyi hissedebilirmiş gibi gözlerini kapattı.

Çünkü bilirsiniz; beş duyu organlarından birinin bile işlevi azalırsa, diğerlerini hissedişinizin kuvvetlediğini söylerler. 

Ve Kyungsoo, şimdi Jongin'in çıkardığı her bir kısık sesi çok daha net duyuyordu.

Hırıltılı, pürüzlü, yumuşak ve baştan çıkarıcı olduğu kadar, kesinlikle anlamsız seslerdi.

Jongin'in iki eli, Kyungsoo'nun belinin iki yanındaydı. Yumuşak, beyaz teni beceriksizce okşuyor ve ara sıra tenini yumuşakça kavrıyordu. Sonunda belini ve kalçasını hareket etmeyi sonlandırmasıyla, Kyungsoo da hareket etmeyi kesti. Tamamen Jongin'in istediği gibi gitmek istiyordu, bu yüzden kendini dizginlemek her ne kadar zor olsa da, yapması gereken bir şeydi.

"Kalk Kyungsoo." Jongin onun kalçasına hafifçe vurduğunda, sadece tek bir vuruşun bile sessiz kütüphanede yankılanması tahrik ediciydi.

Ve Kyungsoo'nun beyaz teninin hemencecik kızarması da cabası.

Jongin sertliğine tükürdü ve birkaç çekiş sonrası her yanına ıslak maddeyi yaydı. İstese bile Kyungsoo'ya kupkuru giremeyeceğinin pek tabii farkındaydı.

Ayağa kalkarak Kyungsoo'yu kaldırdı ve kalçasını masanın kenarına oturttuktan sonra bacaklarını iki yana açtı. Şimdi deliğini net olarak görebiliyordu ve heyecanlanmadığını söylemek yalan olurdu. Sertliğini bir kez daha kavrayıp deliğin hizasına getirdiği anda, ikisi de temas yüzünden büyük bir nefes bırakıp, birleşimi sabırsızca beklediler.

Ve oldu.
Jongin bir saniye bile beklemeden ucunu soktuğu anda devamını tamamen itirdiğinde, Kyungsoo'nun çığlığı kütüphanede yankı yaptı.

Jongin onun büyüyen çığlığıyla acı çekse bile, geçeceğini söylemedi. İyi olacağını söylemedi. Kyungsoo'yu yatıştırmak için hiçbir şey yapmadı. O an, sadece kalçasını oynatarak bir ritim yakalamaya çalışıyordu. Sonunda, düzenli bir şekilde Kyungsoo'nun içine vururken gözleri aralıklıydı. Onu sıkan bu yerde, en hassas bölgesini hareket ettirerek aldığı en büyük zevki tadıyordu çünkü bundan önce sadece basit bir bakirdi.

Kyungsoo acı duyduğu halde inlemeye çalışırken, Jongin onu hafif aralık gözlerinin sunduğu alandan izledi.

Birdenbire, Kyungsoo'yu gerçekten inlerken duymak istedi. 

Onun kalçalarını sıktı ve aynı anda iki yanına vurduktan sonra yavaşça okşadı. Yüz ifadesini izliyor, vereceği tepkiye göre zevk noktasına ne kadar yaklaştığını anlamaya çalışıyordu.

"H-haah.." Kyungsoo'nun ağzı açıldı ve başı yana düştü. "Jongin..." Adını kutsal bir şeyden bahsediyormuş gibi çağırırken kısık bir sesle devam etti. "Daha güçlü varabilir misin lütfen?" Sesi oldukça pürüzlüydü.

Jongin onun yüzünün iki yanını parmaklarıyla fethetti. Yumuşak, pamuk gibi dokunulası tenine bayılması an meselesiydi. "Gerçek olmazsın Kyungsoo." Kendinde olmadan mırıldandığında, parmaklarının altındaki ten sıcakladı. "Gerçek olamayız Jongin."

"Bunu biliyor olman güzel." Jongin onun boynunu öperken teker teker konuştu. Kyungsoo'nun boyun girintisi çok hoş kokuyordu ve Jongin sırf bu koku için bile onu daha yakınına çekmek için bedenini sarabilirdi.

Sert ve tutkulu bir ritimle bedenleri hızla birbirine çarparken, Jongin'in dili damağı kurudu. Büyük ellerini, fethettiği bedenin dört bir yanında gezdiriliyor ve bundan vazgeçemiyormuş gibi Kyungsoo'nun yüzünün her santimini öpücüklere boğuyordu. Hatta, inlediği için aralanan dudaklarının içine girip dişlerine bile onlarca öpücük bırakmıştı. Sadece, Kyungsoo'yu öptükçe öpesi geliyordu. Bırakmak zordu ve bırakmak istiyor gibi de görünmüyordu.

Kyungsoo'nun bacaklarını beline dolayıp ellerini göğüs kafesinden aşağı indirerek kalçalarına yerleştirdi ve Kyungsoo'yu masadan kaldırdı. İçinde hızlı hızlı hareket ederken, destek aldıkları tek şey birbirlerinin bedenleriydi. Kyungsoo'nun kolları onun ensesine bağlıydı ve onu bir öpücük için kendine çekerken, neredeyse ağlamaklıydı. Dudakları açlıkla birbirine çarparken bu ne Fransız öpücüğü ne tutkulu bir öpücük, ne de aşk dolu sıradan-masum bir öpücüktü. Farklıydı. Adı konulmamıştı.

Nefes nefese öpücüğe son verdiklerinde, dudaklarını birbirine bağlayan ıslak izler, ipince şeritlerle aralarında duruyordu. İri gözler, kirpiklerinin altından -çünkü... hadi ama, sevdiği adamla tutkuyla sevişiyorken onun kucağındaydı- yorgun kahve gözlere bakarken, onun da kendisine baktığını fark etti. Benzer zamanlarda yutkunmaları, ıslak öpücüklerinin bıraktığı o ince saydam iplerin kopmasına ve dudaklarından çenelerine doğru süzülmesine neden oldu. Jongin ona daha da yaklaşıp başını yana eğdi ve dilini çıkarıp Kyungsoo'nun dudaklarından aşağı sızan sıvıyı tattı. Bu tat ona yabancı gelmiyordu. Biraz Jongin ve biraz Kyungsoo'ydu. Hoştu, enfesti.

Arkalarında duran tozlu raflara Kyungsoo'yu sertçe yaslandığında, birkaç kitap yere düştü ve rafların çıplak sırtına çarpışı, Kyungsoo'dan acıyla çıkan bir nida duyulmasına sebep oldu. Jongin'in doyumsuz, sert ve bir o kadar da hızlı hareketleri yüzünden sürekli hareket halinde olan bedenleriyle, sallanan raflardan düşen tozlu kitaplar yere bir tak sesiyle düşüyor, düşmeleriyle toz havaya kalkıyordu. İkisinin de tozdan pek hoşlandığı söylenemezdi ama şu an böyle bir ortamda olmak onların umurunda bile değildi.

Jongin tırnaklarını avuçları arasındaki kalçalara geçirirken gözlerini yuvarlayarak burnunu hırsla diğerininkine sürttü.

Kyungsoo'nun, onun saçları arasına girişmiş elleri önce diğerinin saç diplerini çekiştirdi. Ardından, parmak uçlarıyla aynı yeri okşadı. Jongin titrek bir inleme bırakırken, bundan hoşlandığını belirtmekten kaçınmamıştı. Kyungsoo ise arada baştan çıkarıcılık dozunu aşan inlemeler çıkarıp, Jongin'e ne kadar aşık olduğu hakkından bir şeyler söylüyordu. Kendinden geçmişti, hatta birazdan Jongin'in kucağında bayılıp kalabilirdi.

"Jongin! Jongin!" Kyungsoo, ellerini onun saçlarından omuzlarına doğru indirdi ve yarım ay şeklindeki tırnak izlerini diğerinin omuzuna bıraktı. "Oraya değil," Başını hızla iki yana salladı. "Bu can yakıcı! Oraya değil.."

Esmer olan, ezbere biliyormuş gibi hissettiği noktaya çarptığında, Kyungsoo inlemesini yutmaya çalıştı ama başarısızdı ve bu Jongin'i istemsizce gülümsetmişti.

Elleri Kyungsoo'nun uyduklarını yaramazca okşadığında, Kyungsoo elinde olmadan başını geriye atıp kıkırdamıştı.

Bu
Neydi
Böyle
Nasıl
Bu
Kadar
Sevimli
Olabiliyordu?

Jongin'in kalbi tekliyordu.

Ve Kyungsoo gülmeyi kestiğinde, sadece birbirlerine bakıyorlardı. İçeride ne bedenlerinin çarpış sesi, ne de inlemeler vardı. Kütüphanede, sadece birbirlerini seyreden iki kişinin, güçlü nefes alış veriş sesleri hakimdi.

"Çok güzelsin.." Jongin mırıldandı. "Nasıl böyle olabilirsin?" Gözlerini yumdu ve Kyungsoo'ya bakmayı kesti.

Sessizlik içinde, kapının açılması ve birinin içeriye doğru koşuşturması bir oldu. Jongin gözlerini araladığında, Kyungsoo'nun gözlerinin kocaman olduğunu fark etmişti. Kendisi ise, bunu zaten beklediği için tepkisizdi.

"Sevgiliii-" adım sesleri sona erdiğinde, Jongin derin bir nefes aldı ve belli belirsiz gülümsedi.

İşte bu kadardı.

I'm a Loner (외톨이야)Where stories live. Discover now