16 - "Cumartesi"

5.5K 344 33
                                    

"Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
Sen memleketimsin. "

Nazım Hikmet

Dünya bugün hiç güzel görünmüyordu. Zaten dünya ne zaman güzel olmuştu ki? Yalan hayatlarına koşuşturan insanların arasından geçtim.

Bugün 17 Ocak 1971, Cumartesi.

Bugün, insanlar çok çirkin. Ölümsüzlük yolunda ölü sevicilikleri mide bulandırıcı bir halde. Her birinin telaşı bana anlamsız ama bunun farkında değiller. Gökyüzü bugün simsiyah, bulutlar grinin en koyu halindeler. Gökyüzüne doğru başımı kaldırıyorum ve yüzüme inen yağmur damlaları bugün kan kırmızısı.

Bugün benim doğum günüm.

Bugün Ekrem'in kollarımda can verdiği gün...

Bugün, insanlar çok çirkin.

Berbat havayı tamamen solumak ister gibi içime çektim. Sabaha karşı geldiğim sahilde insanları gördükçe kusma isteğimi engelleyemiyordum. Etrafımda koşuşturan insanlar bana gitme vaktimin geldiğini hatırlatıyordu.

İstemediğim halde orada insanları ve telaşlarını bırakıp, eve gitmek için ayaklandım. Giderken yağmurun beni yıkamasını umursamadan yürümeye devam ettim. Yağmur ruhumu temizlesin istiyordum. Temizlemeyeceğini bildiğim halde buna inandım.

Eve girdiğimde babam balkonun önündeki kahverengi tekli koltukta oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Mutfaktan gelen seslere bakılırsa annem de mutfaktaydı. Bugün onlar da uyuyamamışlardı. Babam bana bir kere bakıp tekrar bakışlarını cama çevirdi. Tek çocuklarının doğum gününde hayatını kaybeden bir çocuk için onlar da benim gibi yas tutuyordu.

Üzerimdeki ıslak montu çıkarıp koltuğun kenarına bırakırken gözüm saate takıldı. Hala çok erken olan saate bile sinirlenecek kadar gergindim. Akrep bugün yelkovanı daha hızlı kovalasın isterdim.

Islak kıyafetlerime aldırmadan koltuğa uzandığım da annem salondaki masaya kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Bugün mutluluk saçarak mutfaktaki şirin masamızda kahvaltı etmeyecektik ama onlarsız bir gün geçirmeyi de istemiyordum. Bugün benim kaybedişimin günüydü. Bugün onları yanımdan uzaklaştırırsam kaybedeceğimi hissediyordum.

En son dün uyumuştum. Uykuya dalmaktan ölesiye korkuyordum. Ama göz kapaklarım benimle zıtlaşarak kapanmak için çırpınıyorlardı. Bilincimi açık tutmaya çalışmak anlamsızdı ama uyumamalıydım. Yatmaktan sıkılıp doğruldum. Dizlerimi kendime çekip iki kolumla dizlerimi sardım. Başımı hafifçe kollarımın üzerine bırakıp babamı izlemeye başladım.

Dar bir sokağın tam ortasındaydık. Yanımda Ekrem vardı ve sokak gereksiz bir şekilde karanlıktı. "Sana bu sokağa girmeyelim demiştim," diye inlediğimde beni kolunun altına alıp kendine çekti.

"Kızım ölüme gidelim desem, koşa koşa gelirsin. Şimdi sokaktan korkuyorsun." Sesindeki eğlenen tona sinirlenmiş gibi yaparak karnına dirseğimi geçirdim. Benden fazlasıyla güçlüydü bu hareketim ona sinek ısırığı gibi gelirdi. Yine de yalan bir inleme ile karnını tuttuğunda onu ittim.

"Dalga geçme benimle, lütfen şu sokaktan hızlıca çıkalım." Biz yerimizde hareketsiz dururken, bir ayak sesiyle hızla başımı arkamızdaki köşe başına çevirdim. Kimse yoktu. Olsaydı da bu karanlıkta göremezdim. Garip bir sıkıntı kalbimi ele geçirirken, iki adım uzağımda halimle eğlenen Ekrem'in koluna yapıştım.

"Gidelim sonra dalga geç korkak halimle," diyerek çekiştirmeye başladım.

"Sema'ya her zaman senin cesaretini örnek gösteriyordum. Ama içinde korkak bir kedi varmış." Benimle dalga geçiyordu.

Solumdaki Devrim [Tamamlandı]Where stories live. Discover now