20.Bölüm

4.8K 209 30
                                    

Nazlı
Yerimde donup kalmıştım. Kalbimde bir acı hissediyordum. Ne arkaya dönüp ona baka biliyordum, ne de gidebiliyordum. Gözlerimin önünde öyle bir sahne canlandırmak istedim. Ama yapamadım, düşündüğüm an tüylerim diken diken oldu. Savaşın öyle bir şeye şahit olduğunu öğrendiğim an neden böyle zor bir adam olduğunu anladım. Hiç kimse annesinin ölümünü değil göz göre göre, duyduğunda bile kabullenemez. Ama o görmüştü. Annesinin ölümünü görmüştü, hem de dayısı tarafından. Bir de kuzeni. Kendim de bilmeden yanaklarımda yaşlar hissedince ağladığımı anladım. Yavaşça arkamı dönüp Savaşın üzgün ve yaşlı gözlerine baktım. Şu an gözlerini hiç bir şey saklamıyordu. Ne o hep saklandığı siniri, ne de buz duvarları vardı. Sadece kalbi kırık ve yaralı Savaş vardı. Koşarak kendimi kollarına attım ve sıkıca kocama sarıldım. Onun acısını kalbimde öyle bir hissediyordum ki, kalbim paramparça olmuştu. Kırıklarını toplayamıyordum. Zaten kendi hayatım ağırdı, ama bir de sevdiğim adamın böyle şey yaşadığını öğrenince bir kez daha yıkılmıştım. Başımı boynuna gömerek sakince ağladım. Elleri belimden sıkı sıkı yapışmıştı, başını saçlarım arasına saklamıştı. Tüm bedeni gergindi. Belindeki ellerimi yavaş yavaş sırtında gezdirdim, sakinleştirmeye çalışdım. Benimle rahat olmasını istiyordum. Yavaşça dizlerimiz çökerek çatının soğuk yerine oturduk. Beni kollarına alarak kucağına kaldırdığında çenesinin altına sığındım. Kulağımı kalbinin üzerine koyarak aran kalp atışlarını dinlemeye başladım. Bir süre sakin kaldık. Hiç bir şey demedi, ben de hiç bir şey sormadım, çünkü böyle hikayelerin anlatılmasının nasıl ağır olduğunu kendim çok iyi biliyordum. O yüzden üzerine gitmek istemiyordum. Eğer isterse anlatırdı, artık sebebini söylemişti, detaylarını anlatmasaydı da ben ona kırılmazdım, kızmazdım, çünkü çok zor zamanlar geçirdi ve böyle şeyleri paylaşırken insan sanki canından bir şeyler veriyordu karşısındakine. Ben de vermiştim, ben Savaşa değil bir parça, her şeyimi vermiştim. Savaşın sesiyle düşüncelerim bölündü.

"Nasıl olduğunu sormayacak mısın?" Sakin boğuk sesle sorduğunda başımı çenesinin altından kaldırıp yüzüne baktım. Gördüğüm ifade hala ordaydı.

"Ben sana hiç bir şey sormayacağım, Savaş, çünkü seni anlıyorum, böyle şeyleri birilerine anlatmak çok zor. O yüzden eğer sen kendin bana anlatmak istersen, ben seni dinlemeye hazırım. Anlatmak istemezsen de, ben sana kırılmam." Gülümseyerek bir eliyle yanağımı okşadı. Gözlerimi kapatarak sıcacık avucuna yaslandım. Böyle küçük haraketleri beni eritiyordu. Savaş soğuk olduğu kadar hem de yumuşak adamdı. Belli ki onu hayatı sert yapmıştı, yoksa onun o buz gibi görünüşünün altında nasıl bir kırık kalbin yattığını ben artık çok iyi biliyordum.

"Ben sana anlatmak istiyorum,Nazlı. Sen doğru diyordun. Sen benim karımsın, sen bana açıldın, beni seçtin o zor anları paylaşmak için, ben de seni seçmek istiyorum"

"Savaş, ben yaptım diye, sana anlatmayı tercih ettim diye sen de bana anlatmak-" cümlemi tamamladan dudağıma bastırdığı Savaşın parmağıyla sustum. Gülümsedi ve yaslanarak yanağıma öpücük kondurdu. Geri çekilmeden kulağıma fısıldadı.

"Bazen sen gerçekten çok konuşuyorsun" diyince yanaklarım kızardı. Benden ayrılarak ciddileşti ve yüzündeki gülümseme düştü. Omuzlarımdan tutarak beni yine kendine çekince çenesinin altında eski pozisyonumu aldım.

"Biz dayımla zaten hiç bir zaman anlaşmadık. O ne beni, ne de Aliyi hiç bir zaman sevmedi, hep bizimle uğraştı, bize yapmadığımız şeyler için bedeller ödetti, dövdü, ama en çok da Aliyi döverdi, hem de kemerle." Söylediği laf karşısında ezelelerim gerildi. Kemerle dövülmeyin ne kadar çok acılı olduğunu biliyordum. Şimdi Alinin o hastanedeki bakışlarını anlamıştım. Ali beni anlamıştı. Neler yaşadığımı anlamıştı. Bir kez daha kalbim kırıldı, ama bu sefer Ali için kırıldı.

Kırık kalplerWhere stories live. Discover now