12.BÖLÜM

15.9K 566 110
                                    

Eylülden...

Doruk beni alnımdan öpünce vücudumu bir elektrik dalgası ele geçirdi. Tamam beni daha önce de yanağımdan öpmüştü ama bilmiyorum bu çok farklıydı. Ben bunu haketmiyordum. Herkesin içinde bana bunu yapamazdı ve yapmaya da hakkı yoktu. Daha fazlasına müsaade etmeyerek geri çekildim. Az önce herkesin önünde beni rezil etti. Doruğa baktığımda güldüğünü gördüm. Bende o sinirle herkesin ortasında ona tokat attım. Ben daha ne olduğunu anlamadan kolumdan tuttuğu gibi beni sürüklemeye başladı.

Okulun arka tarafına gelince beni duvara sertçe itti. Sırtım çok acıdı ama hiçbir şey belli etmedim. Birde kafam zonkluyordu.

"Kantinde yaptığının cezasını çekiceksin ama şimdi değil. Bu arada artık sen benimsin bunu kabul et. Yanında benden başka erkek olmayacak, benden başka erkekle göz göze gelmeyeceksin. Beş metre yakınına hiçbir erkek yanaşmayacak beni anladın mı?"dedi büyük bir sinirle. Artık dayanamayıp sordum. Ama ondan gerçekten çok korkuyordum.

"Neden bana bunları yaşatıyorsun?"diye sordum. Yüzüme baktı. Galiba benim korktuğumu anlamış olacak ki sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Hala anlamadın mı? Seni unutmaya çalışıyorum ama hep gözümün önüne geliyorsun. Gözlerimi kapatıyorum bu seferde sesin kulaklarımda oluyor. Eylül ben sana deli gibi aşığım anla artık beni. Senin için dünyayı yakarım ben." dedi. Duyduklarım karşısında şok oldum. Ama aklım başka yerdeydi.

"Ama ben başkasını seviyorum." dedim korkarak çünkü tepkisinden çok korkuyordum. Az önce sakin bir ses tonuyla konuşan kişi gitmiş yerine başkası gelmişti sanki. Bir anda bağırmaya başladı.

"O siktiğimin Batusunu seviyorsum değilmi? Benim ondan neyim eksik ha söylesene?" diyip çöp kovasına tekme attı. Çöp kovası büyük bir gürültüyle yere düştüğünde birazcık tırstım. Daha sonra konuşmasına devam etti.

"Her zaman o piç kazandı ama artık böyle bir şey olmayacak. Bundan sonra onu değil beni seviceksin. Seni o piçe asla vermem." sustum. Bir şey diyemedim. Çünkü söyleyecek bir şeyim yoktu. O sırada yan taraftan tanıdığım bir ses duydum.

"Eylül bunlar doğru mu?" kafamı çevirdiğimde bana şaşkınlıkla bakan bir Batu gördüm. Tam ağzımı açıyordum ki Doruk araya girdi.

"Doğru ama artık değil. Eylül artık beni seviyor." dedi Doruk gülerek Batuya baktığımda Doruğa sinirli bir şekilde bakıyordu.

Kulağımın arkasından yere damlayan kanı gördüğümde Doruk beni itince zonklayan kafamın nedenini buldum. Büyük ihtimalle dikişlerim açılmıştı. Elimi başıma koyduğumda kıpkırmızı olmuştu. Büyük ihtimalle kan kaybetmişimdir ama neden bu kadar ağrıyordu ?

Doruk ve Batu en sonunda beni fark ettiklerinde ikiside aynı anda yanıma koştular. Sonrasını hatırlamıyorum.

------------

Gözlerimi okulun revirinde açtığımda yanımda bir hemşire vardı.

"Ne oldu bana ?" diye sordum. Yüzünde hafif bir tebessümle bana baktı ve konuşmaya başladı.

"Dikişlerini zorlandığın için açılmış. Birazcık kan kaybetmişsin. Birde çok fazla güçsüz kaldığından bayılmışsın. Bir şeyler yemen gerekiyor. Geçmiş olsun."deyip odadan çıktı. Hemşire çıkar çıkmaz Tuğçe içeri daldı. Arkasından Arda,Doruk ve Batu girdi içeri. Görende sanki büyük bir ameliyattan çıktım sanıcak. Herkes bana iyi olup olmadığımı sordu ama sadece Doruk sormadı. Bende zaten ona meraklı değilim. Batunun yüzüne bakamıyorum zaten. Çok utanıyorum.

Revirden çıktığımda Doruk beni kolumdan tutup sürüklemeye başladı daha fazla dayanamayıp.

"Ya yeter artık bana malınmışım gibi davranmaktan vazgeç. Seni istemiyorum anlamıyor musun hala?" dedim. Arkamı dönüp yürümeye başladığımda yine kolumdan tuttu ve konuşmaya başladı.

"Malım değilsin ama sevgilimsin. Sen ister kabul edersin ister etmezsin bu sana kalmış bir şey." dedi.

"En son ne zaman yemek yedin acaba? Açlıktan bayılmışsın." dedi gülerek. Harbiden ya en son ne zaman yemek yedim ben? Bu arada acaba bizimkiler nerede ya? Niye beni Doruktan kurtarmaya gelmiyorlar? Kesin Doruk bir şey demiştir onlara. Aman neyse ya.

Arabasının yanına gelince nereye gideceğimizi merak ettim ve sordum.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Bana baktı ve gülümsedi. Oha lan ben bunu yeri- kendine gel Eylül. Bütün bunları bana yaşatan o ve sen ondan etkileniyorsun. Kendimi hemen toparladım.

"Kahvaltı yapmaya gidiyoruz. Hadi bin arabaya." dedi. O binince bende mecburen arabaya bindim. Emniyet kemerimi takıp arkama yaslandım. Arabayı çalıştırıp okuldan çıktık. Araba çok fazla sessiz olduğundan radyoyu açmaya karar verdim. Elimi radyoya uzattığımda aynı anda Dorukta uzattığı için ellerimiz birbirine değdi. Elimi hemen geri çektim. Doruk bana baktı, gülümsedi ve radyoyu açtı. Radyoda irem Dericinin sevgi olsun taştan olsun şarkısı çalıyordu.

Doruk şarkıyı mırıldanırken arada dönüp bana bakıyordu. En sonunda araba durduğunda derin bir oh çektim. Arabadan indiğinde bende indim ve cafeye girdik. Cafe tam bir aile ortamına uygundu ve dekorasyonu çok güzeldi.

Doruk beni bir masaya yönlendirdiğinde ona uydum ve sandalyeye oturdum. Yanımıza genç bir garson geldi ve ne istediğimizi sordu. Doruk bana baktı ve;

"İki tane kahvaltı tabağı ve Ne içersin?" diye sordu.

"Portakal suyu." dedim.

"Tamam ikide portakal suyu." dedi. Garson tam giderken Doruk bağırdı ve;

"Sen en iyisi masayı donat." dedi. Garson gittikten sonra hiç konuşmadan arkama yaslandım. Dorukta benim gibi arkasına yaslandı. Hiç konuşmadan öylece bekledim. Biraz bekledikten sonra artık sıkıldım ve kafamı kaldırdım. Kaldırmamla birlikte Doruğun beni izlediğini gördüm. Yanaklarım ısınmaya başlamıştı ve kesin domates gibi kızarmıştım.

O sırada garson geldi ve siparişleri masaya yerleştirdi. Ben gelenlere şaşkınlıkla bakarken Doruk konuşmaya başladı.

"Bunlar bitiriceksin." dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya başladım.

"Hayatta bitiremem ben bunları. Hem neden bu kadar çok şey aldın? Ne gerek vardı ki?" diye sordum.

"Benim sevgilime her şey feda olsun." dedi. Hiçbir şey demedim ve bir kaç parça bir şey yedim. Daha sonra Doruk ikimize cappucino söyledi. Garson getirdiğinde Dorukla beraber içmeye başladık ama doruğun gözü hep benim üzerindeydi.

"Bir şey mi oldu?" diye sordum. Gülümsedi ve

"Nasıl bu kadar tatlı olmayı başarabiliyorsun?" diye sordu. Benim hala olaya fransız kaldığımı anlayıp;

"Dudağının üzerinde köpük kalmış." dedi. Peçeteye uzandığımda kolumdan tuttu ve ayağa kalkıp masadan aldığı peçeteyle dudağımı nazikçe sildi. Nazik dokunuşlarla dudaklarımı siliyordu ve sanki fazlasıyla endişeli gibi davranıyordu. Sanki bana zarar vermek istemiyormuş gibi...

Gözlerini dudaklarımdan ayırmazken sesli bir şekilde yutkundu ve elindeki peçeteyi benim elime tutuşturarak yerine oturdu. Üzerindeki siyah tişörtün yakalarını sallayarak kendini serinletmeye ve derin derin nefesler almaya başladı.

"Al sen sil."şuan kendimi çak garip hissediyorum. Kesin şu an yanaklarım kıpkırmızı dır.

Hesabı ödeyip cafeden çıktığımızda arabaya binip kemerimi bağladım. Dorukta emniyet kemerini bağlayınca arabayı çalıştırdı ve yine sessiz bir yolculuk başladı. Birkaç dakika sonra Doruk  küfürleri ardı ardına saydırmaya başladı.

"Ne oldu?" diye sordum merakla.

"Frenler tutmuyor ." dedi. Ben teleştan ve korkudan emniyet kemerine sarılıp koltuğa yapıştım resmen.

"Bak sakın panik yapma kurtulucaz merak etme." hiçbir şey diyemedim. Arabayı ormanlık bir alana doğru sürdüğünde karşımıza kocaman bir ağaç çıktı. Ben çığlık atarken Dorukta kolunu beni korumak için önüme tuttu. Büyük bir gürültüyle ağaca çarptığımızda başımı cama vurdum. Sonrası kocaman bir karanlık.

Arkadaşlar üzgünüm geç geldi ama bazı sorunlar oldu .o yüzden bölümü yayınlayamadım.neyse Umarım beğenirsiniz.yorum yazın lütfen ve oy vermeyi unutmayın.iyi okumalar.

SERSERİ Where stories live. Discover now