~Hi~

228 20 11
                                    

Saat tam 03:00'ı gösteriyordu. Hırkasını daha çok bedenine sararak pencereye yaklaştı Melani. Hava çok soğuktu. Buna bağlı olarak üşüyordu da..

Ama şu güzellik hepsine değerdi onun için. O,beyaza aşıktı. Kar yağsın diye günlerce dua eder,yağmaya başladığında saatlerce durup izlerdi.

İşte o günlerden biriydi bu. Ama yaklaşık yarım saattir caddedeki çocuğu izliyordu. Elinde bir sopası anlamsızca etrafta koşturuyordu. Ara sıra değneği savuruyor,kendi kendine kahkahalar atıyordu.
Oldukça tuhafına gitmişti Melani'nin. Çünkü tam üç gündür hep bu saatte beliriyordu bu genç. Gelip oynuyor,çocuksu karakteriyle kendince eğleniyordu.
Üzerinde fazla kalın şeyler yoktu. Mavi uzun kollu bir t-shirt ve lacivert dar pantolonuyla hiçte üşüyormuş gibi değildi. Saçlarının rengi sarının oldukça açık bir tonuydu ve aralarında uyum sağlayan kumral tutamlar vardı.

Melani,kendini gülümsemekten alamıyordu. Çünkü bu deli çocuğun kahkahası onu gerçekten güldürüyordu.

"Aptal şey..."
diye söylendi kendi kendine. Ama oldukça da eğleniyor gibiydi. Aramızda kalsın ama... yanına inmesi için konuşan iç sesi onu oldukça rahatsız ediyordu.
Ne diyecekti? Yada onu izlediğini nasıl söyleyecekti? Hem belkide onu korkuturdu yada dıştan görüldüğü gibi iyi biri değildi?

"Herneyse..."
Yinede kararını alıp,son kez hırkasını kendine sardı. Dayanamıyordu artık. Gidip soracaktı orada ne yaptığını. Ya gidip soracaktı yada meraktan ölecekti.
Hem onların evinin önüydü ve sert bir tepki alırsa sesinden rahatsız olduğunu söylerdi. Tabi kim olduğunu daha çok merak ediyordu. Çünkü onu daha önce hiç burada görmemişti. İlk defa üç gün önce onun kahkahasıyla uyanmış,ne olduğunu bir türlü kestirememişti.
Fakat şimdi öğrenmek üzereydi.

"Tanrım... lütfen..."
Küçük kardeşi Naomi uyanmasın diye parmak uçlarında ilerledi ve sessizce kapıyı aralayıp kendini odanın dışına attı.
Şimdi de anne ve babasını atlatmalıydı.
Yine kendine ve ayaklarına yalvararak titrek adımlarla ilerledi.
Annesine ve babasına kapı aralığından ufak bir bakış attıktan sonra içi daha rahattı.
İkiside birbirine sarılmış mışıl mışıl uyuyordu.

Elini çabuk tutup sessizlik içinde merdivenlerden iniverdi.
Saçlarını son kez düzelttikten sonra dış kapıyı dikkatle araladı.

Ve ayaklarındaki pofuduklarına aldırmadan kendini yumuşak karın üzerine doğru adımlarken buldu.
Evin içi o kadar sıcaktı ki... Dışarıdaki hava içini ürpertiyordu.
Yinede aldırmadan hedefine doğru ayaklarının altından çıkan taze kar sesiyle ilerdi. Elini çabuk tutup hemen geri dönmesi gerektiğini de biliyordu. Bu yüzden acele etmeliydi.
Ona doğru yaklaştıkça kahkaha sesi daha da artıyordu.

Birkaç adım daha ilerledi ve kendini güvende tutabilmek için bahçe çitlerinin kenarında durdu. Eğer ona zarar vermeye kalkarsa eve kaçacaktı.

"Merhaba..."
diye seslendiğinde,tuhaf çocuk arkası dönükken ve elleri hala yağan kara doğru yukarıdayken öylece kalıverdi. Elbette.. Beklemiyordu.

"Evet. Sana söylüyorum..."
Ellerini yavaşça aşağı indirdikten sonra aynı yavaşlıkla kendini de çevirdi.

"Sende kimsin?"
Melani,hala sorularına cevap ararken;çocuğun şaşkın suratına aldırmıyordu bile.
Masmavi gözleri ve hafif pembe yanaklarıyla karşısında duran şirinlik,birde üzerine şaşkınlığı eklemiş yüzüne bakıyordu.

"Beni duyabiliyor musun? Yoksa dilimizi mi bilmiyorsun?"

Mavi gözlü şaşkın surat ona doğru bir adım attı. Ama hala beyaz tenine uyumlu kırmızı dudakları aralık duruyordu.

Mr.Blue Eyes [Niall Horan]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang