ARAF

350 70 35
                                    

Gözlerimi açmaya çalışmamla gözlerimi kamaştıran ışık ile tekrar kapatmam anlık oldu. Gözlerimi şuan kullanamadığım için etraftaki sesleri duymaya odaklandım. Ses yoktu. Ne bir hareket ne bir konuşma sesi. Sadece duyabildiğim gözlerimi açmamı engelleyen lambanın cızırtısı idi. Bana ne olduğunu düşünmeye çalıştım fakat hiçbir şey hatırlamıyordum. Nerede, kiminle ve ne durumda olduğumu bilmiyordum. Vücudumu hareket ettirmeye çalıştım. Bunu başardığımda her yerimin ağırdığını farkettim. Ne olmuştu bana? Hiçbir şey bilmeyen bir bebek gibi hissediyorum. Konuşmak, yardım istemek için ağzımı açtım fakat ses çıkardım mı bilemiyordum. Kendimi konuşmak, ses çıkarmak için zorladım. Konuşmaya çabalamaktan vazgeçtim. Tekrar gözlerimi açmaya çalıştım fakat olmadı. Göz kapaklarım o kadar ağır geliyordu ki, o ışığı görebilecek kadar bile açamıyordum. Pes ettim. Kendimi bıraktım. Belki de ölmüştüm ve cezam buydu. Sahi çok mu kötü biriydim? Karanlıkta tutsak olucak kadar kötü. Beni burdan kurtaracak kimsem yok muydu? Aslında karanlık iyiydi. Eğer bunları hakkedecek kadar kötü biri isem aydınlıkta fark edilmek istemezdim. Karanlığın içinde hapsolduğum gibi kafamda ki seslerde yavaş yavaş karanlığa karıştı.

Gözlerimi açmak için zorladım ve bu sefer başardım. Gözlerimi kırpmıyordum. Bir daha kapanırsa açamam korkusuyla. Etrafa baktığımda siyah bir masa ve tek bir sandalye dışında boş bir odaydı. Bir dakika sonra kafamın üzerinde öten makinenin varlığını hissetmemle vücuduma bağlanmış kabloları görmem bir anda oldu. Ben hastanede miydim? Peki neden buradaydım? Neden bu haldeydim? Kapının kolu hareket etti ve ben sabırsızca gelen kişiyi beklemeye başladım. Kapının açılmasıyla içeri beyaz önlüklü bir adam girdi.

"Demek uyandınız." sert sesi kulaklarımı tırmaladı.

Ben konuşmuyor veya bunun için şuan çaba harcamıyordum. Karşımda ki adamı incelemeye başladım. Sert yüz hatları vardı. Yüzü korkutucuydu. Adamda doktor tipi yoktu. Onu kurtaran üzerinde ki beyaz önlüktü.

"Adım Kerem soyadım Soylu sizin doktorunuzum. Konuşmayı dener misiniz?" sert sesiyle yeniden düşüncelerime sızdı.

Konuşmayı denedim. Ağzımı yeniden açtım fakat ağzım kurumuştu, konuşmaya çabaladıkça kan tadı alıyordum. Yüzümü ekşitip ağzımı bir daha açmamak üzere karar aldım.

"Peki kendinizi zorlamayın. Herşey zamanla." Kafa sallamaya çalışmakla yetindim. En azından onu anladığımı bilmesini istedim.

"Size ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Aileniz veya bir yakınınızı haberdar etmemiz gerek. Şuan kimseniz yok. Buraya nasıl geldiğiniz biraz karışık. Kendinizi toparlayın konuşuruz." dedi ve arkasını dönmüş gidiyordu ki birşey daha eklemesi gerektiğini hatırlayarak tekrar bana döndü.

"Ve birde kimlik bilgileriniz yok. Burada geldiğinizde üzerinizde hiçbir eşya yoktu. Adının soyadın bunlar ailenizi bulamamız için gerekli bunlarıda zamanı geldiğinde konuşuruz."

Konuşmayız demek için uğraştım. Çünkü bilmiyordum. Ona kendimi yeni doğmuş bebek gibi hissediyorum demek istedim. Kapıyı kapattı ve çıktı. Ve yine kendimleydim. Bana ne oldu. Şuan nasıl göründüğümün kim olduğumun hakkında hiçbir fikrim yok. Sadece bildiğim şey çok fazla canım yanıyor. Beden acısından çok kalbim acıyor. Kimseniz yok dediği için mi? Sahi kimsem yok mu? Bana yol gösterecek, beni ayağa kaldıracak. Kafayı yemek üzereyim. Düşünmekten yoruldum. Kendimi kim olduğumu bilemeden karanlığın kollarına bıraktım. Tek şanslı olduğum şey şu ki henüz ölmemiştim. Son tebessümle, acıların elverdiğince uykuya dalmaya çalıştım.

KENDİNİ BULDonde viven las historias. Descúbrelo ahora