D.F 6.BÖLÜM

20.3K 650 148
                                    

Unuttuğum kitaplar arasına giren koca yürekli kitaap.

Pekala bu bölümde kitabin asıl konusuna giriş yapıças iyi okumalar❤❤❤

×××

Pantolonu giyerken cebeleştiğim kadar spor yapsaydım şimdi 0 bedendim.

Ama aslaaa.

Giydiğim beyaz pantolonun üstüne üfül üfül hardal renginde bluz giyip saçlarımı bluzun dışına çıkardım.

Şimdi bunların altına spor ayakkabı giysem ayağım pişer.

Ama sandaletlerde ayağımı acıtıyor.

Sanırım bu iki sorun hayatımı ele geçirmiş durumda.

Ayağımın acımasını göze alamayacağımdan çorap çekmecesine yöneldim ve kısalarından bir çorap alıp giymeye başladım.

Hani bazı zamanlar olur ya ayağın yuumuşaacıktır ve çorap saniyesinde girer. Heh o hayatımda gördüğüm en muazzam olay.

Ha bir de tam tersi var. Ne kadar uğraşırsan uğraş zor giyilen ayak modu (ayak modu ne ya labdjsn)

Masadan çantamı alıp omzuma astım.  Komidinden telefon ve kulaklığımı alıp odadan çıktım.

Tabi öncesinde bir kaç detayla.

Parfüm sıkmak gibi, kent kartı çantadan çıkartıp elime almam gibi, hafif pembemsi bir ruj sürmek gibi.

Eylem ve Melisa'nın odasının önünden geçerken kapıya vurdum. "Ben gidiyorum. Maviş'in yemeğini falan vermeyi unutmayın. Ne zaman gelirim bilmiyorum size zahmet yürüyüşe de çıkartın." Eylem kafasını okuduğu kitaptan kaldırmadan kafasını olumlu anlamda salladı.

Melisa eliyle git artık işareti verdiğinde yalandan yüzüne tükürüp evden çıktım.

Evden fazla uzaklaşmamışken yanıma duran tanıdık arabaya baktım.

Benim tarafımdaki sürücü camı açıldığında Demir olmasına şaşırmadım.

Onun arabası çünkü.

"Gel hadi." güneş gözlüğünü çıkarmadığı için uykulu olup olmadığını göremiyordum.

Bu bir nevi takıntım gibi.

Bir insanı sabah görüyorsam uykulu olup olmadığını anlamaya çalışıyorum.

Garip.

Israr etmeden yan koltuğa bindim. Banane. Kartım da varmı bilmiyorum ve işime geldi bu da.

Arabayı rahatça kullanırken farkettiğim bir şey olmuştu. Morali bozuktu. Yani sanırım.  "Kahvaltı edelim mi önce?" omuz silkip elimdeki kent kartımı ve kulaklığımı çantama attım. "Farketmez."

Olur.

"O zaman gidiyoruz." gülümsedim. Elini radyoya attıp kısa bir süre kafasını bana çevirdi. "Açıyım mı?"

"Imm bir şeyleri bana sormak yerine yapsan daha iyi olur. Benim kararlarım önemli olmamalı kendini dinle." 

"Bugün konuşacağımız konuda da kendimi dinleyip olursa muazzam olur."

"Anlamadım?"

"Anlarsın." arabayı pastanenin önüne dikkatle parkedip indiğinde peşinden indim. Yan yana pastaneye ilerlerken yeniden sessizdik. "Araba kullanabiliyor musun?"

"Eh yaanii. Pek şey olmasa da biliyorum biraz."

Boş olan masalardan birine oturup menüyü incelemeye başladık. "Şey olmasa?"

Bana baktığın da ellerimle abartılı şekilde yana açıp güldüm. "Ya yani. Çok iyi süremesem de sürebiliyorum. Her an çarpabilirim korkusuyla zor oluyor." koocaman gülüp menüye geri döndü.

"Ne yiyelim?"

Ucuz bir şeyler.

Onun gibi bende menüyü bırakıp ona bakmaya başladım. (bu cümle fazla muazzam dndnaudu)

"Valla ben çay simitte yerim." ikimizde bir süre güldük.

Ama bunun nesi komik anlamadım.

Neyse bana güldü. Davetiyeyi ne zaman basıyoruz?

"Normal kahvaltı menüsü alalım ya ne düşünüyoruz?" fazla zekiliğine gülüp sessizce alkışladım.

"Şey. Şu konuşacağımız konu nedir?" garsona eliyle bir kaç haraket yaptıktan sonra bana dönüp gülümsedi.

"Yardımına ihtiyacım var. Ihtiyacımız var." garson masaya yemekleri getirirken gülümsemeye çalıştım.

Ben sana nasıl yardım edebilirim yavyum?

"Ne?" garson masada ki tüm işini hallettiği için giderken Demir bana döndü.

"Sendenz bir kaç yaş küçük kardeşim var." kafamla devam etmesi için onay verip çayıma şeker attım. "Kanser." karıştırdığım kaşık yavaşlarken kanser kelimesinin yüreğime yaptığı acıyı farkettim.

Sol yanım bi an acıdı sanki. Yutkunup bakışlarını Demir hariç her yere çevirdim.

İnsanların karşısında ağlamaktan nefret ederim.

"Biliyorum anneni bu yüzden kaybettin. Canın acıyor biliyorum. Geçmeyeceğini düşünüyorsun evet. Gerçekten çok iyi biri olduğunu hissediyorum. Palyaçoluk yaptığını biliyorum ve insanları mutlu etmeyi seviyorsun?" gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya çalıştım.

Olur olmadık yerde annem aklıma geliyordu ve kendimi tutamıyordum. "Senden istediğim tek şey kardeşimi mutlu etmen. Ona yardım etmeni istiyorum."

Zorda olsa gözlerimi açıp Demir'e baktım. Kötü görünüyordu. Dağılmış.

Annemin kanserli hallerindeki ben gibi görünüyordu.

Çaresiz.

"Gündüzleri benimle birlikte şirkete akşamları da onunla olmanı istiyorum ve bunu kendim değil onun için istiyorum." kaşlarımı çattım. "Benim kaldığım bir ev var hani? Zor olur. Sab..."

"İşte bu yüzden bizimle kalmanı istiyorum."

Bunu Eylem ve Melisa'ya söylemeye denedin mi? Deneyemezsin.

"Ben... Ben yapamam."

"Lütfen Duru. Ayrı odan falan olacak ve sadece yapacağın o ve benimle işe gelmek. Senin için zor biliyorum. Anlıyorum."

Derin nefes alıp tekrar bakışlarımı Demir'den çektim.

Aklıma istemsizce annemim kanserken yaşadığı depresif havası geldi.

Gülmüyordu. Benim annem değilmiş gibiydi. Sanki bir an önce ölmek istiyor gibiydi.

"Ne kanseri?" gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. "Beyninde tümör var." yutkundum. "Ev arkadaşlarım n..."

"O olay sorun değil iş çıkışı Poyraz ve Can'la evinize gider kızlara açıklamanda yardım ederiz. Can sinirli ortamları yumuşatabilir. Salak ya." zorla da olsa gülümsedim.

"Teşekkür ederim Duru. Ne kadar teşekkür etsem azdır." uzanıp yanağımı öptüğünde utançla başımı öne eğdim.

Ne? Davetiyeler de mi hazır?

Saygı çerçevesinde olan her yoruma açığım.

Duru ne yapmalı? Hala karar değiştirebilir.

Kızlar ne yapmalı?
Iyi zamanlar ❤❤❤


Dileğini FısıldaWhere stories live. Discover now