FRANSA

202 33 20
                                    

Fransa'ya inmiş ve valizinin kontrolden geçişini, yaşayan bir ölü gibi bekliyordu Defne.Ağlamaktan kısılmış mavi gözleri,gözyaşlarıyla kavrulmuş dudakları, bitkin düşmüş bedeni ve tir tir titreyen bacakları..tamamıyla hayattan kopmuştu adeta.Babasıyla değerlendiremediği zamanlara yanıyor, yoğun bakımda yattığını söylemediği için de annesine kızıyordu.Ne olurdu söyleseydi? En azından son kez duyardı o çatlak dudaklarının arasından "kızım" deyişini.Geniş omuzlarının üzerine son kez yaslardı başını.Lakin herşey için çok geçti..
Şimdi gidip kara toprağa serecekti bedenini."Babaam" diye haykıracaktı ve topraktan alacaktı öcünü.Tırnaklarının arasına taşlar doluncaya kadar avuçlayacaktı o toprağı.Nasıl yapacaktı simdi o olmadan ? Nasıl kazanacaktı hayatı ? Sınava girmeden önce kim gaz verecekti telefonun ucundan?Öylesine dalmıştı ki bu düşüncelere,kendisine geldiğinde ise ellerini sımsıkı sıktığını farketti. Hatta öylesine sıkmıştı ki;uzun tırnakları bir bir geçivermişti avuç içlerine.Acıyordu ama kalbi kadar değil.Tam da o esnada o zarif omuzlarına bir elin nazikçe dokunduğunu hissetti. Arkasını döndüğünde ise dizlerinde ağladığı o adamla karşılaştı.İsmini dahi bilmiyordu ama en zor anında, karşılıksız bir şekilde yanında olduğu için bir güven duyuyordu O'na."Maviş sen hala ağlıyor musun " dediğinde içi acıyan Defne " artık istesem de ağlayamıyorum ki.gözümden yaş gelmiyor " dedi bitkin bir ses tonuyla.Bir anda içi cız eden bu duygusal adam, daha fazla bu eşsiz kadını üzmemek adına konuyu değiştirdi.
-Yalnız farkında mısın? Bir tesadüf sonucu gördüm seni..ve yine bir tesadüf sonucu aynı şehire geldik.Tesafüf mü desem kader mi bilemedim, dedi.
Babasının acısıyla kendinden geçen Defne böyle şeyleri düşünecek durumda değildi ama yine de kendince cevap verdi.
-Kader değilde tesadüf diyelim biz ona,dedi.
Bunun üzerine Poyraz'dan, babasının ölümünden,herşeyden habersiz olan adam,yüzüne tatlı bir tebessüm takınarak ;
-Peki o zaman.Hayatımda ki en güzel tesadüfsün, dedi.
Bu lafın üzerine içerisinden birşeyler eksilen Defne ,Poyraz diye bir sevgilisi olduğunu hatırladı sonunda.Bu söz ona aitti çünkü..Nasıl da unutmuştu onu.Haber bile vermemişti.Kim bilir ne kadar merak etmişti.Onu bir an önce aramalıydı.Fakat şu anda öncelik olan şey babasının cenazesine yetişebilmekti.O yüzden karşısında duran yakışıklı adama baktı ve ;
- Bakın gitmeliyim ! Lütfen bırakın beni.Bir daha tekrarı olmayacak bir buluşmaya geç kalıyorum sizin yüzünüzden,dedi.
Bu sözler yakışıklının canını fazlasıyla yakmıştı.Böylesine önem verilen kişinin yerinde olmak istedi o anda.Boğazına düğümlenen güzel sözleri yutkunan bu adam daha fazla dayanamayarak ;
- Özür dilerim maviş! Seni engellemek istememiştim,gidebilirsin dedi gitmesini istemese de.Bir tesadüf sonucu aynı uçakla aynı şehre gelmişlerdi fakat bu onu bulabileceği anlamına gelmiyordu.Peşini bırakmamalıydı.

------

Lanet olsun !!! Yetişememişti işte ! Toprağın üzerini örtüp gitmişlerdi çoktan.Kimsecikler kalmamıştı başında.Soğuk toprağın en ücra köşelerinde bir başına bırakıp, şu hayattaki en büyük korkusu yalnız kalmak olan bitanecik babasını-ilk aşkını- bir başına bırakıp gitmişlerdi lanet olası pislikler!!Biraz daha kalamazlar mıydı ?? Bu kadar mı kolaydı arkalarını dönüp gitmek..Bir hışımla daha yeni sulanmış olan toprağın üzerine attı kendini ve acı içinde feryat etmeye başladı Defne.
-Babaamm!! Naptılar sana.Niye yaptılar bunu.Şimdi bu çamur senin üzerine akmayacak mı.Üşüyor musun Hah?? Diyerek üzerindeki ince siyah ceketi çıkardı ve örttü toprağın üzerine.Çamur olmuş beyaz kazağına baktı ve "bu olmaz baba bu kirli" diyerek toprağın açık kalan kısımlarını ceketle iyice örtmeye çalışıyordu.Kendince ısınacağını düşünüyordu.Bir saate yakın bir süre toprağa sarıldıktan sonra biraz olsun rahatlayan Defne, kalktı ve De Bercy parkının yakınlarında bulunan evlerine doğru yürümeye başladı.Mezarlıktan yavaş adımlarla ayrılırken arkasından bir ses duydu."Bilmiyordum Özür dilerim".Bu kalın, hafiften hışırtılı, etkileyici sesin sahibini tanıyarak döndü arkasına ve elinin tersiyle gözyaşlarını silerken "siz beni mi takip ediyorsunuz" dedi.Adam kendini nasıl açıklayacağını bilemez bir halde derin bir iç çekti ve "bir daha tekrarı olmayacak bir buluşmanın, babanın cenazesi olduğunu bilmiyordum." Dedi.Bu lafın karşısında kendini tutamayan Defne, daha yeni bastırdığı acının harlanışıyla birlikte haykırarak dizlerinin üzerine bıraktı kendini. Daha fazla taşıyamadı ayakları bedenini.Koşarak dizlerinin dibine attı kendini yakışıklı.Defne'nin yere eğilmiş olan başını kaldırdı ve gözyaşlarının ıslattığı tuzlu yanaklarından öptü.Bunu bir fırsat olarak görmüyordu asla.Sadece yanında olduğunu hissetirmek için yapıyordu.Kötü niyet bu adama göre değildi zaten.Tertemizdi yüreği.An itibariyle de ona bir arkadaş yüreğiyle yaklaşmaya karar verdi.Çünkü onun sevgili şefkatinden çok dost sohbetine ihtiyacı vardı.Kollarından tutup ayağa kaldırdıktan ve Defne'nin toz olan dizlerini elleriyle çırptıktan sonra bir dost sıcaklığıyla bastı bağrına sımsıkı.Üzerindeki ceketi de çıkarıp ona giydirdi ve ;
- Ne olursa olsun hep yanındayım maviş!! Dert etme hiçbir şeyi olur mu? Hepsi bir gün geçecek söz veriyorum, dedi.
Defne ' de sımsıkı bir sarılmayla karşılık verdi ve "en zor zamanlarımda yanımda olmayı nasıl başarıyorsun"dedi gözyaşlarını silmeye çalışırken.
"Bilmem ki maviş"dedi yakışıklı adam.Hemen arkasından da "sana maviş demek hoşuma gidiyor ama isminide öğrenmek beni mutlu eder" dedi gülmeye çalışarak.
-Defne benim adım.
-Ben de Ceyhun küçük hanım.
An itibariyle mükemmel bir arkadaşı, sırdaşı vardı Defne'nin.
En zor zamanında hızır gibi yetişmişti resmen.Yüce Allah bir kapıyı kapatırken diğerini sonuna kadar açmıştı adeta.Evet..Bir kanadı kırılmıştı belki ama tutunacak bir dal gönderilmişti ona.Kanayan yarasına biraz olsun merhem sürülmesiyle birlikte, aklının köşelerine saklanmış olan sevgilisi Poyraz'ı hatırladı birden.
Sonra da elini çantasına atarak kurcalamaya başladı.Telefonu bulup bir an önce aramalıydı onu.Kahretsin!! Çantanın altını üstüne getirmişti ama yoktu telefonu.Bir yere mi düşürmüştü acaba? Ne yapacaktı şimdi? Üstelik Sima gibi bir pisliğin eline koca bir fırsat geçmişken.Bu düşüncelerle kendi kendini yerken Ceyhun dayanamayarak "ne bu telaş Defne? Neyin var ?"dedi.
Derin bir nefes aldıktan sonra işin ciddiyetini bir bir anlattı ona Defne.Sevdiği adamın,yıllardır dost bildiği hain kadın tarafından elde edilmeye çalışıldığını ve Poyraz'ın kafasının kolay karışabilecek birisi olduğunu..hepsini sakince dinledi Ceyhun..ve tam da bir dost gibi akıl verdi ona."erkekler yalnız bırakılmaya gelmez maviş" hemen Türkiye'ye dönmeliyiz".
Annesini de alarak bir an önce Kayseri'ye dönmeliydi bizim kız..çünkü Sima'nın Poyraz'ı elde etmek adına türlü oyunlar içerisine gireceği aşikardı.Bu düşünceyle "Yürü Ceyhun bize gidip derhal annemi alıyoruz"dedi.
Taksiye binmişler ve beş dakika gibi bir süre içinde eve gelmişlerdi.Kapıyı açıp içeri girdiklerinde, gördükleri manzara içlerini parçalamıştı adeta.Evin köşesinde ki Devran Bey'in koltuğuna oturmuş, elindeki fotoğraf albümüne bakarken yutkuna yutkuna ağlıyordu Nesime Hanım.Hayat arkadaşını kaybetmenin acısıyla sessiz sedasız içine atıyordu acılarını.43 yaşında, hala genç ve güzel bir kadındı ama bu acı onu fazlasıyla çökerteceğe benziyordu.Bitkin düşmüş annesine bakarken içinden cımbızla et koparılıyorcasına parça parça acıyordu canı.Yavaş yavaş yaklaştı ve dizlerinin dibine oturdu annesinin.Başını oraya yasladı ve "Bir başımıza kaldık mı Nesime Sultan.Hayat böyle işte" dedi gözlerinden yaşlar süzülürken.Bu anne kızın acı içinde ağlıyor olması Ceyhun'u öylesine üzdü ki dayanamayıp dışarı çıktı kalbinin acısına elini koyarak.Neden acıyordu ki orası.İlk defa böyle olmuştu.paramparça..Bu kızın güvenebileceği bir erkeğe ihtiyacı vardı gerçekten.Sevgilisi olmayı elbette isterdi fakat şu anda bir dost sıcaklığından daha değerlisi yok gibi görünüyordu.Biraz temiz hava aldıktan sonra içeri giren Ceyhun,Defne ve annesinin önemli bir konuşmalarına şahit oldu:
- Olmaz anne seni burada bir başına bırakamam.
-Bende babanı burada bir başına bırakamam kızım anlasana beni.Zaten yaşarken yanında olamadım gereğince.Mezarına bari gidip çiçeklerini sulayım.
-Anne nolursun gel benimle.
- .....

Ne yani bir başına mı dönecekti Türkiye'ye.Zaten bir kanadı kırılmıştı. Diğerini de annesinin kırmasının ne lüzumu vardı.Gözyaşları içerisinde kapının girişindeki çantasını eğilerek aldı eline.Ceyhun'un hüzün dolu bakışlarının arasında Allaha ısmarladık anne" diyerek çıktı evden.Koca dünyada varlık içinde yokluk çekiyordu âdeta.Onca mal varlıkları vardı fakat babası yoktu.Şu dakikadan sonra annesi de yoktu artık.Kimsesi yoktu.Ve bu güzel kadın yalnızlıkla başbaşaydı bundan sonra.Geceleri korkulu rüya gördüğünde koşarak odasına giden birisi olmayacak, sabaha karşı üstü açıldığında örteni olmayacak,okula kalkması için seslenen birisi olmayacaktı.Bundan sonra bir başınaydı artık.Rüya görüp uyandığında yorganı taa tepesine kadar çekip uyumaya çalışacak, üstü açık kaldığı için sabah heryeri ağrılar içinde uyanacak,okula da alarmı kurup kendisi kalkacaktı.Duyabilirse..
Bu sınavın sorumluluğu fazlasıyla ağırdı.Başa çıkabilecek miydi tüm bunlarla?

Bende Senin Devamın VarWhere stories live. Discover now