Kader ve Beyaz

12.6K 756 95
                                    

Yeni bölümde beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. bu bölüm söz verdiğim gibi soncemrearkadaşıma özel. iyi okumalar

8 YIL ÖNCE

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda damlalar bir bir süzülüyordu yanaklarımızdan. Ama akan yağmur değil gözyaşlarımızdı giden bir parçamıza. Bir insanın kalbi tektir her zaman kendisine aittir ama bizim kalbimiz 4 parçaydı. Ben, Ahmet ,İbrahim ve Sevil. Hepimizin beraber atardı kalbi beraber nefes alıp beraber nefes verirdik.

Ben ve Ahmet ayni yaştaydık ikimizde aynı kafadaydık okuyamamış babalarımızdan kalma dükkanları devralmıştık. Ahmet in babası İrfan amca hayatta olmasına rağmen yılların verdiği yorgunlukla elini eteğini çekmişti işten güçten ve her şeyi oğluna bırakmıştı. İbrahim bizden 2 yaş küçüktü fakat içimizde en aklı başında olandı akıl hocamızdı kendisi. Ahmet her zaman önemliydi ama İbrahim in yeri her zaman farklıydı benim için.Hem süt kardeşi olmamız hemde ikimizinde eksiklerimizi birbirimizle tamamlamamızdı onu özel yapan . Birde Sevil vardı hepimizin miniği. Annesi ve babası vefat edince teyzesi ile yaşamaya başlamıştı. Teyzesininde kimsesi olmadığından anne kız gibilerdi az böreklerini yememiştik Elmas teyzenin. Hepimiz çok severdik Sevili ama İbrahim bir başka severdi Sevil de onu öyle severdi. İlk mahalleye geldiği andan başlamıştı İbrahim in ona sevdası. Her ne kadar ilk yıllar birbirleri ile iki düşman  gibi didişselerde biz ta o zamanlar biliyorduk ikisinin yüreğine düşen yangını. Hatta ikisini evlendirme planları yapmıştık yıllar yılı. Ama kader varsa hayatta planlara göre yaşayamıyor insan bizde yaşayamadık.

"Yarın babamın seneyi devriyesi  anamla mevlüd okutalım dedik."

"Oldumu o kadar kardeşim mekanı cennet olsun Tahsin amcamın "

"Amin. Ee giden gidiyor zaman devam ediyor Ahmedim. Sabah bana yardımcı olur musunuz beyler "

"Tabi ne demek sabah erkenden geliriz biz"

"Eyvallah kardeşim eksik olmayın "

Bu dünyada sahip olunabilecek en güzel şeye muhteşem bir dostluğa sahiptim. Her kula nasip olmazdı böylesi ama şükürler olsun ki daha doğduğumuz günden yollarımızı birleştirmişti kader ve ömür boyuda ayırmazdı inşallah. Üçümüz beraber hem yokuştan çıkıyor hemde sohbet ediyorduk. İbrahim bu sene üniversiteyi bitiriyor ve Allahın izniyle avukat oluyordu. Üniversite bittikten sonra ilk işimiz Elmas teyzeden Sevili istemek olacaktı. Ee onca zaman beklemişti kızcağız İbrahim defalarca evlenmek istesede Sevil 

¨önce okulunu bitir ben önüne engel olmak istemiyorum birde benim yüküm binmesin omuzlarına¨

 demişti. İbrahim her ne kadar isterse onun anlayışlı davranışı karşısında sessiz kalmıştı. Onun bu aşık hallerine her zaman takılırdık Ahmet le çünkü bizim yüreğimize hiç düşmemişti o sevda ateşi,yanmamıştık şöyle bir çift göz için çayır çayır. İbrahim ise her zaman bize ah eder sizinde benim dilime düşeceğiniz gün gelir derdi. Bizde Ahmet ile ikimiz aynı anda ¨amin¨ dedik sesli bir şekilde. Çünkü sevdanın acı halini hiç görmemiştik o güne kadar biz . Sevda hep tatlıydı bizim gözümüzde acı çeken aşık yoktu gözümüzde.

Yokuştan çıkarken mahalleye yaklaşmıştık bile. Saatin farkına bile varmamıştık yol boyunca neşemizde sohbetimiz gibi daimdi. Sokağın başına geldiğimizde mahalledeki hareketlilik dikkatimizi çekmiş herkes bir yere doğru koşturuyordu. Üçümüz birden onları izliyorduk sonra aynı anda birbirimize baktık ne oluyor diye ama anlayamamıştık. İnsanlar koşturuyor bağırıyordu o an bir ses çalındı kulağımıza sanırım o gün duyduğumuz son ses olmuştu o ses

¨yangın var yangın Elmas ın evi yanıyor¨

O an duymadık görmedik kimseyi koşturduk ayaklarımızın nasıl hareket ettiğini bile bilmeden. Kocaman üç adam deli gibi koşuyorduk. Aslında şuan korkuyla dört nala koşan kalbimizdi. Ve kalbimiz o evin önünde o alevlerin arasında o gün çayır çayır yandı hemde bir daha asla sönmeyecek bir şekilde..

Sevillerin evinde yangın çıkmış kimse farkına varmamış zaten ahşap olan ev biranda tutuşmuş. Sevil bir ara kendini dışarı atmış ama teyzesinin içeride kaldığını görünce tekrar içeri dalmış ama ikiside oradan çıkamamıştı. O gün oradan çıkamayan birçok kişi vardı aslında ama bir kişi tamamen yanıp kül olmuştu o ev gibi. İbrahim...

O günden sonra hiçbir zaman eski İbrahim olamadı. Her ne kadar herkes elinden geleni yapsa da asla sönmedi onun ateşi.. Ve o ateşe dayanamayıp gitti buralardan sessiz sedasız bize bile nereye gittiğini söylemeden. Anlıyorduk acısını biliyorduk böyle zorda kalmasa gitmeyeceğini o yüzden hep sabırla bekledik onun bizi arayacağı acısını dindireceği zamanı bekledik. Ve o zaman gelmiş aylar sonra bizi aramış sadece iyi olduğunu söylemiş ama bu bile bize yetmişti. Zaman içerisindede birkaç kez aramış okulu bitirdiğinden çalıştığından falan bahsetmişti. En son onu gazetede görmüş İstanbulda bir şirkette çalıştığını ve şirkete kazandırdığı davalardan bahsetmişlerdi.

Ve şimdi canımız kardeşimiz dönüyordu yuvasına kabuğuna dönüyordu. Hemde bu sefer hiç gitmemek üzere dönüyordu..

8 yıl sonra

Havaalanının kapısı her açılışında Ahmet le ikimiz sabah güneşi bekleyen horozlar gibi boynumuzu uzatıyor gelenlere bakıyor İbrahim çıkmadıkça omuzlarımızı düşürüyorduk. Kapı tekrar açıp bir bir insanlar çıkmaya başladığında biraz daha bekledik ve bu sefer beklememizin karşılığını almıştık. Karşımızda gördüğümüz İbrahim ile ikimizde bir birimize bakıp gülmüştük Ahmetle. O da bizi görmüş olacak ki aynı tebessüm onun yüzünde de gizliydi. Adımlarımız hızlıca ona giderken aslında sanki hala o küçük üç çocuktuk o yokuştan aşağıya koşturan.

Yılların hasretini biranda gideremezdik ama azaltabiliriz diye sıkıca sarıldık İbrahim le hani utanmasam ağlardım ama erkekliğin bir onuru vardı sonuçta ve onu alaşağı etmeye gerek yoktu şuan. Ahmet ile ikiside sıkıca sarılıp hasret giderince valizleri alıp çıktık havalimanından. 

Otoparka doğru ilerlerken Ahmet in takılmaları İbrahim in o şen sesi ve yılların özlemi sarmıştı etrafımızı. Her ne kadar şuan karşımızda böyle şen kahkahalar atsada içindeki çığlıkları duyabiliyordum,yüzündeki maskeyi fark edebiliyordum. Küçükken yaptığı gibi saklıyordu yaralarını. Ne zaman aşağı mahallenin çocuklarıyla dalaşsa kavga etse bir posta dayak yer sırf bizim başımız belaya girmesin diye yaz günü bile uzun kolluyla gezer saklardı yaralarını. Ama o zaman bilmiyorduk büyüdükçe yaraların büyüdüğünü ve o yaraların kolay kolay saklanamadığını. Çünkü onların vücuda değil gözlere yerleştiğini yıllar acı bir şekilde öğretmişti bize. .

Arabaya bindiğimizde arkada oturan İbrahim e dönüp

¨ee avukat bey nereye gitmek istersiniz¨dedim. Çünkü ne istediğini bilmiyordum ve mahalleye gelmesi için zorlayamadık onu.

¨nereye olacak evime tabi ki ¨ dediğinde Ahmet le ikimiz birkaç saniye birbirimize baktık. Ahmet onaylarcasına başını sallayınca hiç düşünmeden mahalleye doğru dümen aldık. Aslında biz biliyorduk onun acısıyla yüzleşeceğini ve şimdi o da öğrenmişti anca o acıyla yüzleşirse bugününü yaşayacaktı yoksa hep geçmişte takılı kalacaktı yüreğinin çapası. Ee hem ne demişti Necip Fazıl

¨ Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!...¨

Bu bizim kaderimizdi ve kaderimizle yaşamayı öğrenmiştik. Ve bundan sonra kader bize ne sunarsa onunla yaşamaya devam edecektik....






YÜREĞİNE SOR (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now